Connect with us

Son Dakika

Süleyman İnce yazdı: Gün olur…

Published

on

blank

Gün olur…

“Gizliden gebe kalan aşikare doğurur”

Yani:

Toplum içindeki insanlar arasında yaşanan hiçbir gizli davranış saklı kalmaz. Başlangıçta gizlenebilmiş olan bir olay, bir süre sonra gizlenemeyecek sonucu ile açığa çıkacaktır. Hiçbir suç cezasız kalmaz, gizli suçlar bir gün ortaya çıkar.

Bu zamana dek sırtımızı hiçbir duvara yaslamadan yaşadık,hiç sırtımızı yaslamak için duvar aramadık, hiç soluklanmak için çınar gölgesi aramadık, hiç korkmadık.

Biz hiçbir kayanın arkasına yaslanmadık, ayakta doğduk, ayakta yaşadık, ayakta öleceğiz, bırakın kayayı, toprağa bile sırtımızı yaslamayacağız, mezera bile dik gireceğiz, ola ki toprak sırtımızı yasladık diye hak iddaa eder, minnet ederiz.

Rüyanızda göremeyeceğiniz makamlara, mevkilere geldiniz. Birçoğunuza da Allah, “yürü ya kulum” dedi; siz de maşallah, dörtnala koştunuz. Öyle hızlı koştunuz ki, ayaklarınız altında kalan, hatta çiğnediğiniz mustazafların farkına bile varamadınız. Durduramıyorduk; mütemadiyen koşuyordunuz. Koştukça da değişiyordunuz. Değiştikçe de çiğnemeyeceğiniz hiçbir değer kalmıyordu.. Dahası, cenazelerde bile “piyasa” yapmaya başlamıştınız.

O kadar ki, “bunlar bu hızla giderlerse, mevtayı musalla taşında unuturlar” diye korkmuştum…

Kiminin mecburiyeti, kiminin hırsı, kiminin egosu, kiminin kini, ufak hesaplar ve büyük hesaplar, işte böyle arkasından küfür ettiği adama, adamlara gülücükler içinde yalakalık yaptırıyor! Birde Allah’ın sopası yok derler, bundan ala sopa mı olur?

Şerefli insan taviz vermez, çünkü şerefin tavizi yoktur. İdeallerini satanlar, insanların sırtından şan şöhret, makam mevki, para pul sahibi olanlar ve de geçmişini unutanlar her zaman en ağır bedeli ödemiştir.

Aşçı odur ki; bir un, bir yağ, bir yoğurttan 5 çeşit yemek yapar!

Eğitim herkesin içinde olduğu ve herkesin bir şeyler bildiği geniş bir alandır. Herkesin bir şeyler bilmesi her zaman her konuda konuşmasını gerektirmez. İnsanın haddini idealleri, zekası, mantığı, engin bilgileri ve cesareti belirler. Haddini bilmeyenlere haddini bildirmek ideallere ulaşmakta atılacak ilk adımdır…

Siz birbirinizi bırakın. Sizi birbirinize kırdırıp, kanlarınız-canlarınız,idealleriniz, ömürleriniz üzerinden şöhret olup paraya para demeyen soytarılardan hesap sorun!

Onlar sizlerin canı-kanı-hayatınız üzerinden yazar oldular, siyasetçi, iş adamı, sanatçı oldular. Şöhret oldular. O zaman hayatlarımızı pazarlıyorlardı, artık hedef büyülttüler, şimdi bütün bir ülkeyi pazarlıyorlar.

Bir oyun konulmuş önümüze. Bu oyunda karşındaki oyuncu gideceği hedefi biliyor. Gözünü karartmış hile yapıyor, seni kandırıyor, başka taraflara baktırıyor, dikkatini dağıtıyor… Bütün taşlarını kaybediyorsun. Elinde hiç bir şey kalmıyor…

Siyaset sabır ve sükunet gerektirir, bir nevi çiftçiliğe benzer; tohumların hazır, traktörler hazır, ırgatlar hazır, lakin hava şartları uygun değil, toprak tava gelmemiş. İşte o zaman hava ve toprağın aynı anda uygun hale gelmesini bekleyeceksin ve beklerken kendini her konuda geliştireceksin, eğiteceksin.

Sabır ve sükunet susmak, görmezden gelmek değildir, uygun zamanı beklemektir, beklerken büyümektir, güçlenmektir.

İnsanlığın ilk cinayeti Kabil’in Habil’i öldürmesi ile başlar. Kabil kıskançlık içinde Habil’i öldürdüğünde Allah Kabil’e kardeşinin nerede olduğunu sorunca “Ben kardeşimin bekçisi miyim?” diye cevap verir! Zamanımızın Kabilleri kardeşini öldürüyor…

Kardeşlikten, yoldaşlıktan dem vuranlar ilk fırsatta kardeşini sırtından hançerliyor, unutuyor, merdivensiz kör kuyulara atıyor. Kardeşlik paylaşmaktır! Acıyı, derdi, sevinci, sıkıntıyı, parayı paylaşmak. Kardeşlik vefa ister, yürek ister, inanç ister, güven ister, sadakat ister! Kardeşlik hukuku yoksa başarı, ahlak yoktur, olamaz!

Partimiz cüceler tarafından yatağa bağlanmış bir devdir, bu cüceler ezilecektir.

Şimdi…

Şerefle bitirilmesi gereken en ağır görev hayattır. Bu nedenle: Bir lokma ekmek için şerefini ayak altına almaya, -Bir anlık zevk için namusunu lekelemeye, -Bir zamanlık mevki için ayak öpmeye, -Bir günlük menfaat için faziletini karartmaya DEĞMEZ!

Gemileri Yakmak; “İspanya topraklarına çıkan Tarık bin Ziyad, 27 Nisan 711 tarihinde, Kral Roderick “Rodrigo” komutasındaki Vizigot ordusu ile Rekke vadisinde Rio Barbeta denilen yerde karşı karşıya geldi. Tarık bin Ziyad askerlerinin geriye dönüş ümidini kırmak için gemilerinin bir kısmını yaktırdı. “Gemileri yakmak” tabiri bu olay nedeniyle 13 asırdan beri söylenir durur.

Gemileri yaktım, bu işin geri dönüşü yok misali… Gemileri yaktın mı, daldan dala gezmeyeceksin! Ben bir hata etmişim, oldu bir yanlışlık demeyeceksin! Burada bize selam veren yok diye sızlanmayacaksın! Kayığa bile binmemiş, denizi uzaklardan görmüş, gemilere uzaklardan bakmışın gemi yakması teşbihte ya da temsilde hata olmasın babındandır, laf ola beri geledir.

Duruşu olmalı insanın… Sahte duruşlar, eğrelti duruşlar, hercai duruşlar, adamına göre duruşlar, her devre göre duruşlar duruş kavramının özünde olmayan ancak duruş yerine konmak isteyen duruş şekilleri olarak binlerce yıldır varlıklar…

Click to comment

Bir Cevap Yazın