Connect with us

Genel

Ali Sönmez: Son iki kongre çok içimize sinen kongreler olmadı

Published

on

blank

Sarıyer siyasetinin önde gelen isimlerinden Ali Sönmez, gazetemizin sorularını yanıtladı. Çok çarpıcı cevaplar verdi. Sönmez, “Bizim desteklerimizle ilçe başkan adayı olan Ersin Özer kardeşimizin ne kadar eksikleri varsa, bizim de o kadar eksiklerimiz olmuştur. Kurulan oy kullanma kabinler, delegasyonun oy kullanma özgürlüğünü elinden almıştır.” ifadelerini kullandı. 

Gençlik kollarından bu yana SHP ve CHP kadrolarında aktif siyaset yapan, Sarıyer siyasetinin önde gelen isimlerinden Ali Sönmez, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Çetin Ali Aytaç’ın sorularını yanıtladı. Son kongre sürecine dair çarpıcı açıklamalarda bulunan Sönmez, “Son iki kongrenin çok içimize sinen kongreler olduğunu söylemek oldukça zordur. Son kongrede kurulan oy kullanma kabinleri, delegasyonun oy kullanma özgürlüğünü elinden almıştır. Birçok insan listelerde istediği değişimi bile yapamadı. Oy kullandığı esnada da, oy pusulasını ceketinin altında tutarak, saklayarak oy kullanma durumunda kaldı. Maalesef bazı dengeler, insanların oy iradesine tahakküm koymuştur. Özgür iradesine güvenerek oy kullananların sayısı da bellidir. Onun dışında, içimizde bazı aday olmak isteyip de aday olamayan arkadaşların yanında yer alan bazı arkadaşların da çok nahoş tavırları oldu. İçinden bazıları da kürsüye çıkıp aleyhimize konuşmalar yaptılar. Bizim içimizdeyken, bizim aleyhimize haksız tavırlar sergilediler. Onların da etkisiyle beklemediğimiz bir sonuç meydana geldi. Yoksa biz, kongreyi alabilecek noktadaydık. “açıklamasında bulundu.

İşte Ali Sönmez ile çok çarpıcı röportajımızın tamamı:

Aralık 2019’da gerçekleştirilen CHP Sarıyer kongresini değerlendirir misiniz? Önceki kongrelerden farklı olduğunu düşünüyor musunuz?

CHP Sarıyer’in son kongresi, diğerlerine hiç benzemeyen bir kongre oldu. Özellikle son iki kongre, diğerlerinden oldukça farklıydı. CHP’nin kongreler tarihi vardır. CHP’nin derin bir bilgiye, birikime sahip bir süreci vardır. CHP kongreleri demokrasinin, örgütün söz ve karar sahibi olduğu süreçlerdir. Son iki kongrenin çok içimize sinen kongreler olduğunu söylemek oldukça zordur. Bir önceki kongrede zaten birçok aday arkadaşımız, ben dahil geri çekildi. Parti içindeki demokratik temayüllerin tam işlememesinden dolayı, yapılan bir açıklamayla geri çekildik. Geçen kongrede de, bir önceki kongreye göre Sarıyer’de parti yönetim anlayışını değiştirmeye çalışan taban hareketinin çok ciddi bir talebi vardı. Mevcut yönetim anlayışının değişmesi isteniyordu. Bu talebi açanların tamamı da, tek adayla kongreye gitmemizi istiyordu. Biz de, fiili yönetim anlayışının daha dinamik mutlak bir yönetim anlayışıyla yer değiştirmesi için öncü isimlerle, kadrolarla yapılan çalışmalar sonucunda kongreye tek adayla gittik. Tabi, kendi içinde bunun zorlukları da vardı; ama kongre salonuna bu zorlukları da aşarak tek adayla gittik. Kongre salonunda ise gerek kongrenin kurgulanması, gerek oy kullanma şekli, gerek kürsü kullanımı tamamen değişimi arzu eden dinamiklerin aleyhine olan bir kurguydu. Dolayısıyla da, arzu ettiğimiz bir sonuç çıkmadı. Ama en azından CHP kongrelerinde demokrasinin etkisi vardır. Demokrasiye rağmen, iki dönemdir bazı sıkıntılar yaşıyoruz; ama umuyorum ki, önümüzdeki dönem daha dikkatli, daha demokrat, daha özgürlükçü, daha katılımcı, daha mücadeleci bir ruhla kongre olur ve kongreyi de, mücadeleci bir anlayış kazanarak partimizi başarıya götürür. Özellikle AKP’nin iyice sertleştiği şu son dönemlerde partimizin kongrelerden daha dinamik kadrolarla şekillenerek çıkması, faydasına olacaktır.

“KONGREDE EKSİKLİKLERİMİZE RAĞMEN İYİ BİR SONUÇ ALDIĞIMIZI DÜŞÜNÜYORUM”

Son kongrede herhangi bir adaylığınız olmadı. Ancak adaylardan Ersin Özer’i desteklediniz. Desteklediğiniz adayın seçim performansını değerlendirir misiniz?

Ersin Özer kardeşimi gururla destekledim. Çok uyumlu, çok ahenkli, birlikte çalışma anlayışını içine sindirmiş, partinin tabanından yetişmiş değerli bir kardeşimizdir. Tartışmasız, CHP kongrelerinin yükü çok ağırdır. CHP’de ilçe başkanı adayı olmak da, ilçe başkanı olmak da çok büyük bir şereftir. Yani Cumhuriyet Halk Partisi’nin kongre salonuna delegasyondan onay alarak aday gitmek, gerçekten büyük bir onurdur. Onun heyecanı ile arkadaşımızın eksiklikleri olmuş olabilir. Ama ben bunu adayımızın performansına olumsuz yönde bağlamayı doğru bulmuyorum. Kongrede dinamik muhaliflerin veya değişimden yana olan muhaliflerin de eksiği vardı. Bunu kabul etmek lazım. Bu eksiklikleri tek tek bireylere bağlamayı doğru bulmuyorum. Bizim desteklerimizle ilçe başkan adayı olan Ersin Özer kardeşimizin ne kadar eksikleri varsa, bizim de o kadar eksiklerimiz olmuştur. Dolayısıyla, desteklemekten keyif aldığım Ersin Özer kardeşimizin, kongredeki eksikliklerimize rağmen iyi bir sonuç aldığını düşünüyorum. Tabi kaybetsek bile, daha yakın bir sonuçla kaybederiz diye düşünüyorken fark, tahminimizden biraz fazla oldu. Bu durumun yaşanmasında oy kullanma kabinlerinin açık bir şekilde olmasının da etkisi vardır. Kurulan oy kullanma kabinleri, delegasyonun oy kullanma özgürlüğünü elinden almıştır. Birçok insan listelerde istediği değişimi bile yapamadı. Oy kullandığı esnada da, oy pusulasını ceketinin altında tutarak, saklayarak oy kullanma durumunda kaldı. Maalesef bazı dengeler, insanların oy iradesine tahakküm koymuştur. Özgür iradesine güvenerek oy kullananların sayısı da bellidir. Kongreyi kurgulayan, salonu planlayan arkadaşlarımız oy kullanma kabinlerini de bilerek, kurgulayarak delegasyonun özgür iradesine engel olacak şekilde kurmuşlardır. Bu durumun seçim sonucuna büyük etkisi olduğunu düşünüyorum.

“OY KABİNLERİ, SONUCA FAZLASIYLA ETKİ ETMİŞTİR”

Ben çok kongreler yaşadım. Hepsinde de aktif olarak görev aldım. Öngörülerim de çok yüksektir. Tahminlerimde de yanılmam. Açıkçası kaybetsek de kazansak da, 15-20 oy bandında bir fark olur diye tahmin ediyordum. Biraz daha farklı bir oy sonucu geldi. Bu beklediğimiz bir sonuç olmadı. Ancak demin belirttiğim oy kabinleri durumu, sonuca fazlasıyla etki etmiştir. Onun dışında, içimizde bazı aday olmak isteyip de aday olamayan arkadaşların yanında yer alan bazı arkadaşların da çok nahoş tavırları oldu. İçinden bazıları da kürsüye çıkıp aleyhimize konuşmalar yaptılar.  Bizim içimizdeyken, bizim aleyhimize haksız tavırlar sergilediler. Onların da etkisiyle beklemediğimiz bir sonuç meydana geldi. Yoksa biz, kongreyi alabilecek noktadaydık. Kongrede adayımızla yol yürüyen arkadaşlarımızın tamamı, kongreyi alma havasındaydı. Listeler konusunda da özgürdük, hiçbir sıkıntı yaşamadık. Ancak bütün bunlara rağmen istediğimiz sonucu, demin bahsettiğim nedenlerden ötürü de alamadık.

Yalınkılıç’ın ikinci döneminde CHP Sarıyer örgütünde bir birlik ve beraberlik havası olduğunu söyleyebilir misiniz?

Cumhuriyet Halk Partisi çok önemli bir süreçten geçiyor. Partimizin herhangi bir kademesinde görev alan tüm yönetici arkadaşlarımız maksimum derecede dikkatli davranmak zorundadır. Yöneticiler örgütte kenarda, köşede kalmış herhangi bir üyesine dahi üvey evlat tavrı gösteremez. Pandemiden ötürü şu anda bir örgüt çalışması olmadığından, su yüzüne çıkmış bir hareket yoktur. Her yönetici arkadaşımızın, tüm partidaşlarımıza, seçmenlerimize ayrımsız davranmak zorunda olduğunu düşünüyorum. Bunu da, yönetimde bulunan bulunmayan tüm arkadaşlarımıza söylüyorum. Partide küçük bir grubun yönetim anlayışı veya partide bu küçük yapıları bir yere taşıma anlayışında olanların kim olursa olsun, bu tavırdan uzak olmaları, sadece parti başarısı için mücadele etmeleri gerekir. CHP’de son dönemde gelenekselleşmiş bir durum oluşmuştur. Özellikle yerel seçimlerden sonra kongreyi kazanan dinamiklerle kaybeden dinamikleri karşılaştırdığınızda, partinin esas büyük güç olan dinamiklerinin kaybeden tarafta olduğunu görürsünüz. Sarıyer’imizi ele aldığımızda da, önemli güç olan büyük dinamiklerin, sokak mücadelesini veren emekçi arkadaşlarımızın büyük bir çoğunluğunun dışarda kaldığını görüyoruz. Bütün mahallelerimizi, 8 bin küsür üyemizin büyük bir çoğunluğunu biliyorum. Kimlerin partimizi hangi mahallede en iyi bir şekilde temsil ettiğini çok iyi biliyorum. Kimin hangi sokakta esnaf olduğunu, CHP’li olarak anılmasından gurur duyduğunu biliyorum. Bu emektar, liyakatli arkadaşlarımızın hepsi dışarda kaldı. Ama yönetim anlayışı da, “Ya sen kaybettin. Daha partiye gelmene gerek yok. Bir sonraki kongrede de karşıma çıkıp benim siyasi geleceğimi tehlikeye atarsın.” bakış açısıyla hareket ederse, partinin dinamik yapısını, geleceğini sıkıntıya sokar.

“PARTİNİN EMEKTARLARI PARTİDEN UZAKLAŞTIRILMAMALIDIR”

Bu dönemde de özellikle yönetim anlayışının kendisini bir daha gözden geçirmesi gerekir. Partinin, sokaktaki her emektarına sahip çıkması lazım. Partinin emektarları partiden uzaklaştırılmamalıdır. Kendisini buraya ait hissetmeye devam etmelidir. Bu durum, 90 yaşındaki partilimiz içinde, partimize yeni katılmış 18 yaşındaki genç kardeşimiz için de geçerlidir. Partimiz, tüm emektar üyelerine partide yapacağı siyaset için cesaret vermelidir. Partidaşlarımız, yoldaşlarımız, “Nasıl olsa bu partide benim önüm kesiktir. Benim bir yerlere gelmeme müsaade etmezler” anlayışından uzaklaştırılmalıdır. Yoksa partimiz açısından yarın daha büyük sıkıntılar meydana gelebilir. Partiden kopmaların önüne geçilemez. Partinin tabanından, gençlik kollarından yetişmiş, partide birçok önemli görevlerde yer almış, Cumhurbaşkanı adayı olarak çok başarılı işler çıkarıp iyi bir oy almış Muharrem İnce gibi bir arkadaşımızın kopuşunun ardından gelecek yeni kopuşların önüne geçebilmek adına, tüm parti emekçilerinin, üyelerinin yanında yer alınmalı, örgüte sahip çıkılmalıdır. Parti içi tüm dinamiklerin kendini ifade edebileceği daha fazla alanlar yaratılmalıdır. Güçlü olmalıyız, birlikte olmalıyız. Bunu başarırsak, partide herkesin önü açık olacaktır. Ve bu gün Cumhuriyet’in tehlikede olduğu bu süreçte, CHP’ye çok net bir şekilde ihtiyaç vardır. Yeniden Kurtuluş Savaşı veriyoruz. Bu nedenle, parti yönetiminin de her parti üyesine, emektarına hassasiyetle yaklaşması gerekmektedir.

Genel

CHP Sarıyer İlçe Başkanlığı 18 Mart mesajı yayımladı

Published

on

blank

CHP Sarıyer İlçe Başkanı Ahmet Güveloğlu, Çanakkale Zaferi’nin 108. yılı dolayısıyla bir mesaj yayımladı. 

Güveloğlu yayımladığı mesajda, “108 yıl önce Çanakkale’de tam bağımsızlığın meşalesi yakıldı. Tarihin akışı değişti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları büyük bir destan yazdı. Çanakkale’de, Conkbayırı’nda, Arıburnu’nda bağımsızlık mücadelesi verenlere, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e ve tüm silah arkadaşlarına selam olsun. Bu uğurda mücadele eden tüm şehitlerimizi saygı ve rahmetle anıyorum. 18 Mart Çanakkale Zaferi’miz kutlu olsun.” dedi.

Continue Reading

Genel

BASK İstanbul İl Temsilcisi ve TEÇ-SEN İstanbul İl Başkanı Derya Avcı emekli oldu

Published

on

blank

BASK İstanbul İl Temsilcisi ve TEÇ-SEN İstanbul İl Başkanı Derya Avcı, 28 yıldır çalıştığı devlet memurluğu görevinden emekliye ayrıldığını duyurdu.

BASK İstanbul İl Temsilcisi ve TEÇ-SEN İstanbul İl Başkanı Derya Avcı, 28 yıldır çalıştığı devlet memurluğu görevinden emekli oldu. Avcı yaptığı açıklamada, “30 Kasım 1995 tarihinden itibaren başladığım, emek verdiğim, çalıştığım, mücadele ettiğim devlet memurluğu görevimde Beyoğlu Süruri İlköğretim Okulu’nda, Beyoğlu İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde, Sarıyer İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde ve Beşiktaş İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’nde görev aldım. Son olarak ise İstanbul İl Eğitim Müdürlüğü’nde bilgisayar işletmeni olarak görev yaptım. Bu süreçte TEÇ-SEN ve BASK’ta aktif faaliyetlerde rol alarak, eğitimcinin hakkını, emeğini korumak için hiçbir baskıya boyun eğmeden mücadele ettim. Sendikal faaliyetlere daha çok zaman ayırmak, eğitimcinin hakkını daha çok korumak, daha fazla mücadele edebilmek adına 28 yıldır emek sarfettiğim işimden, devlet memurluğu görevimden emekliye ayrılma kararı aldım. Bu süreçte benimle birlikte çalışan, emek sarfeden, katkı sunan herkese çok teşekkür ederim.” dedi.

Continue Reading

Genel

“İstanbul Yenileniyor Güçlendirme Projesi” tanıtıldı

Published

on

blank

İBB, hızlı tarama sistemiyle depreme karşı yüksek riskli olduğu tespit edilen E sınıfı yapılardan başlayarak, güçlendirme çalışmalarını başlattı. “Geliştirdiğimiz bu tarama yöntemiyle, gerçekten çok önemli bir aşamayı hayata geçirdiğimizi düşünüyorum” diyen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, başta hükümet olmak üzere, konunun tüm paydaşlarının iş birliğine ihtiyaç olduğuna vurgu yaptı. İmamoğlu, “Kalan zaman dilimi içerisinde, söylemin her daim ‘Sayın Cumhurbaşkanı’nın tensipleriyle. Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdiriyle. Sayın Cumhurbaşkanı’nın oluruyla’ değil; bilimin gösterdiği ışıkla, tekniğin öngördüğü modelle, insanlarımızın kabulüyle, finansal iş birliğimizle yol yürüyoruz. Bu anlayışa 14 Mayıs’tan sonra hızlıca harekete geçip, yol alacağız arkadaşlar. Bu işin başka bir yolu, yöntemi yok. Depreme karşı yarışıyoruz. Depreme hazırlık konusunda sorumluluk hisseden, bilimsel, pratik çalışan, liyakate önem veren, halkın bütçesine gözü gibi bakan bir yönetimi ülkemizin başına getirmek zorundayız” dedi.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin, “300 Günde 300 Proje” maratonu kapsamında hizmete aldığı “İstanbul Yenileniyor Güçlendirme Projesi”, CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ve İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun katılımlarıyla tanıtıldı. Tanıtım toplantısında, sırasıyla KİPTAŞ Genel Müdürü Ali Kurt ve İmamoğlu birer konuşma yaptı.

“DEPREMİN YAKICI TARAFI SORUMLU İNSANLARIN İÇİNDEN HİÇ ÇIKMASIN”

6 Şubat 2023’ün tüm ülke için çok mühim bir yol ayrımı olduğuna vurgu yapan İmamoğlu, “Yol ayrımı günü olmak zorundadır. O günden bu yana, hepimiz bir karar verme mecburiyetiyle de karşı karşıyayız. Ya hazırlık konusunda eskisi gibi davranacağız ya da yeni bir yola gireceğiz. 1999 depreminden bu yana, birçok konuda yol ayrımı diye tariflediğimiz süreçlerde ne yazık ki işin hakkını veremedik. Verseydik, 11 ilimizi etkileyen depremde on binlerce insanımızı, canımızı yitirmezdik. Bu çok net. Bu içimizi yakıyor, yaksın. Acısı ve incitici tarafı, yakıcı tarafı, bizim gibi sorumlu insanların içinden hiç çıkmasın. Çıktığı an, yine eskisi gibi ihmallerle karşı karşıya kalırız. O bakımdan vereceğimiz karar, var olmayla yok olma arasındadır. Bu kadar nettir, bu kadar katıdır, sıkıntılıdır, prensipli olmak zorundadır. İşin ciddiyetini hala kavrayamayan, bu konuyu hala siyasi bir rant imkanı bir seçim malzemesi olarak gören kim var ise, bilsin ki yeni felaketlerin ve yeni ihmallerin yolunu açıyor. Bilimin önerdiği somut çözümler etrafında birleşmek ve mutlaka hızlanmak zorundayız. Zaman kaybedemeyiz. Boş sözleri, uzun lafı bir kenara bırakıp icracı, yatırımcı ve pratik olmak zorundayız. İş birliği içerisinde olmak zorundayız. Kıyıda, kenarda, köşede kalacak sorumluluk sahibi hiçbir kişi ve kurum olamaz” dedi.

“DEPREME HAZIRLIK KONUSUNDA, EKONOMİK VE HIZLI BİR SEÇENEK DAHA SUNMUŞ OLUYORUZ”

İBB olarak, göreve geldikleri ilk günlerden bu yana deprem ve kentsel dönüşüm konusunda yaptıkları çalışmalardan örnekler veren İmamoğlu, şunları söyledi:

“Bizim için en ön safta, en öncü konunun deprem olduğunu İstanbul halkıyla paylaşmıştık. Afet odaklı kentsel dönüşüm çalışmaları bu alanlardan biridir. Ve bugün, bu konumda gerçekten mühim bir adımı hep birlikte atıyoruz. Elverişli yapıların KİPTAŞ koordinasyonunda ve üniversitelerle, bilim insanlarıyla, teknik insanlarla iş birliği içerisinde güçlendirilmesine hep birlikte başlıyoruz. Artık hızlı tarama testinde riskli çıkan yapılar için hemşerilerimiz, ‘İstanbul Yenileniyor’ platformuna güçlendirme talebinde bulundurma bulunmak üzere başvurabilecekler. Böylece depreme hazırlık konusunda, ekonomik ve hızlı bir seçenek daha sunmuş oluyoruz. Bu işin öncülüğünü yapmak zorundayız. Üniversiteler tarafından onaylanan, en uygun ve ekonomik güçlendirme projelerinin KİPTAŞ gözetiminde uygulanacağı bir güçlendirme sistemini hayata geçiriyoruz. Mevzuat ve statik açıdan güçlendirilmesi uygun yapıların, günümüz teknolojisi ve koşullarında hibrit yöntemlerle güçlendirilmesini amaçlayan bu sistem, KİPTAŞ’ın koordinasyonunda, üniversitelerle iş birliği içerisinde yürütülecek. Her anında teknik, bilim, uygulama, bütün unsurlarıyla bir araya gelecek.”

“HANGİ FEDAKARLIKLAR VAR İSE YAPARAK…”

Güçlendirme çalışmalarına, İBB’nin hızlı tarama sistemiyle depreme karşı yüksek riskli olduğu tespit edilen E sınıfı yapılardan başlanacağı bilgisini paylaşan İmamoğlu, “İlerleyen dönemlerde elbette bu kapsamı genişletmek istiyoruz. Ancak takdir edersiniz ki, güçlendirmenin mümkün olduğu en riskli binalarda başlamak bizim için önemli. Hızlı tarama testinde E sınıfı olarak belirlenmiş yapılan hak sahipleri, mutlaka aralarında uzlaşmak zorunda. Uzlaşarak, bizim sistemimize başvuru yapabilecekler. Başvuru yapabilecekleri yer, ‘istanbulyenileniyor.com’ sitesi” şeklinde konuştu. Yüzde 100 uzlaşı zorunluluğunun kanun gereği olduğuna dikkat çeken İmamoğlu, “Bu unsurun yerine gelmesi için, bir başka şey gerekiyor. İnsanlarımızın ‘ama’sız, ‘fakat’sız bu işe niyetini koymak zorunda olması meselesi” dedi. Son yaşanan depremlerin, bireysel çıkarları öne çıkarma konusunda dersler barındırdığını vurgulayan İmamoğlu, “Hangi fedakarlıklar var ise yaparak, bu sürece dahil olmaları gerektiğini kendilerine mutlaka hissettirmeleri, komşularıyla bir araya geldiklerinde birbirlerini bu anlamda ikna etmeyi başarmaları lazım. O bakımdan bu tür uzlaşma masalarında mali çıkar, maddi çıkar, fitne, fesat işlerini bir kenara koyacaklar. Canlarını kurtarmak için bu yolculuğa çıkmak zorunda olduklarını unutmayacaklar” ifadelerini kullandı.

“KİPTAŞ, BÜTÜN BU SÜRECİN TAKİBİNİ, DENETLEYİCİLİĞİNİ SÜRDÜRECEK”

İmamoğlu, güçlendirme sürecinin nasıl ilerleyeceğini şu sözlerle dile getirdi:

“Ruhsat ve yapı kayıt belgesi gibi birçok hususun, ruhsat belgeleriyle birlikte var olduğu bir sistemle hayata geçirilen bu süreç başlayacak, vatandaşlarla proje firmaları bir araya getirilecek, üniversite tarafından onaylanan projeler doğrultusunda bir maliyet sunulacak. Maliyeti kabul etmeleri halinde hak sahipleri, uygulama firmasıyla bir araya getirilecek. Sözleşmeler yapılıp, süreç başlayacak. KİPTAŞ, bütün bu sürecin takibini, düzenleyiciliğini denetleyiciliğini sürdürecek. Başından sonuna kadar vatandaşına güvence sağlayacak. Kurduğumuz güçlendirme sistemiyle birlikte, 2007 yılında yasallaşan güçlendirme sisteminin yaygınlaştırılmasına ve güvenilir uygulamaların sayısının arttırılmasına da ciddi bir katkı sağlamış olacağız. Amacımız, güçlendirme teknolojisinden mümkün olan tüm yapıların faydalanmasına katkı sağlayarak, olası bir deprem öncesi İstanbul’u mümkün olduğu kadar dayanıklı hale getirip, insanlarımızın hayatını güvence altına almak. Bu konuda zaman kazanmak demek, emin olun ki hayat kazanmak demektir. O nedenle herkesi, duyarlı olmaya ve aktif davranmaya davet ediyorum.”

“VATANDAŞLAR KENDİ SORUNLARINI NE KADAR SAHİP ÇIKARSA, YÖNETİCİLER BU SÜRECE ANCAK O KADAR SAHİP ÇIKABİLİR”

Sistemin sadece İstanbul’da değil, Türkiye genelinde de uygulanabilecek bilimsel, pratik ve etkili bir model olduğunun altını çizen İmamoğlu, “Biz, bir deprem ülkesinde yaşadığımızı unutmayacağız. O nedenle yalnız İstanbulluları değil, bu yaptığımız uygulamaların bütün vatandaşlarımızı, ülkemizin her noktasını depreme hazırlık noktasında aktif ve duyarlı olmaya davet ettiğimi tekrar ifade edeyim. Meselenin, sadece İstanbul meselesi olmadığını, 14 milyona yakın insanımızı, 11 şehirde etkileyen depremde kaybettiğimiz canlarla gördük. Elbette İstanbul başka bir boyut. İstanbul’da yaşayacağımız böylesi bir depreme hazırlıksız yakalandığımız anda, ne yazık ki ekonomik anlamda bir diz çökme süreci yaşayabilir. Milletimize biz bunu yaşatmayacağız. Bu, bir milli güvenlik sorunu haline gelebilir. Milletimize bunu asla yaşatmayacağız. Bir an önce yola çıkmak zorundayız. Vatandaşlar kendi sorunlarını ne kadar sahip çıkarsa, yöneticiler bu sürece ancak o kadar sahip çıkabilir” ifadelerini kullandı.

“100 BİN YAPIYA GİTTİĞİMİZDE, 70 BİN YAPININ BİZİ KABUL ETMEDİĞİNİN ALTINI ÇİZELİM”

Hızlı tarama sistemini, şu anda cezaevinde tutulan önceki Deprem Risk Yönetimi ve Kentsel İyileştirme Dairesi Başkanı Tayfun Kahraman’ın kendisine önerdiğini hatırlatan İmamoğlu, bu kapsamdaki çalışmaların 2020 yılından beri sürdüğüne dikkat çekti. “100 bin yapıya gittiğimizde, 70 bin yapının bizi kabul etmediğinin altını çizelim. Bakın 2000 yılı öncesi yapılmış binalardan bahsediyorum. Ve 100 binanın 70’inin bizi evine kabul etmediğini söylüyorum. Hep ne söyledim? Bu mücadele bütüncül bir mücadeledir. Bu mücadelenin sorumlusu tek başına hükümet de olamaz. Ama organize etme sorumluluğu en yüksek kurum, hükümettir. Tek başına Büyükşehir Belediyesi de olamaz. İlçe belediyeleri de olamaz. Hep birlikte hareket etmeyi başarabilmemiz, bunu İstanbul gibi bir yerde kurumsallaştırmamız şarttır. Bunun adı ister İstanbul Deprem Konseyi olsun, ister İstanbul Deprem Kurulu olsun; bütün bileşenleriyle hükümeti, merkezi idareyi, yerel yönetimleri, büyükşehirleri, ilçeleri, akademik kadroları, yapı sektörlerini, finans sektörlerini, sivil toplum katmanlarını, iş dünyasını bir araya getirip, hızlı karar alan bir mekanizmayı hayata geçirmekten bahsediyorum. İşte bunun en önde duran paydaşlarından birisi de halkımız. Halkımız bu işe olur verip, el uzatmadığı takdirde, zorluklarımız çok büyüktür” uyarılarında bulundu.

“SAYIN CUMHURBAŞKANI’NIN TENSİPLERİYLE DEĞİL…”

Var olan çalışmaları yoğunlaştırıp, yeni uygulamalar başlatmaya devam edeceklerini kaydeden İmamoğlu, şöyle konuştu:

“Geliştirdiğimiz bu tarama yöntemiyle, gerçekten çok önemli bir aşamayı hayata geçirdiğimizi düşünüyorum. Ama tek başına bizim bunu yapmamızın gerçekten yeterli olmayacağını da ifade edelim. Bunu hükümetin, kurumlarımızın mutlaka dikkate alıp, gerekli düzenlemeleri ve finansmanı, özellikle yerel yönetimin finansman katkısını da sağlayarak, bunun yaptırılmasına büyük bir iş birliği şart. Tabii kalan zaman dilimi içerisinde, söylemin her daim ‘Sayın Cumhurbaşkanı’nın tensipleriyle. Sayın Cumhurbaşkanı’nın takdiriyle. Sayın Cumhurbaşkanı’nın oluruyla’ değil, biz diyoruz ki; bilimin gösterdiği ışıkla, tekniğin öngördüğü modelle, insanlarımızın kabulüyle, finansal iş birliğimizle yol yürüyoruz. Bu anlayışa 14 Mayıs’tan sonra hızlıca harekete geçip, yol alacağız arkadaşlar. Bu işin başka bir yolu, yöntemi yok. Depreme karşı yarışıyoruz. Lütfen tüm yurttaşlarımızdan, hangi kulvarda kendine sorumluluk düşüyorsa, rica ediyorum Türkiye’yi hızlandıralım. Depreme hazırlık konusunda sorumluluk hisseden, bilimsel, pratik çalışan, liyakate önem veren, halkın bütçesine gözü gibi bakan bir yönetimi ülkemizin başına getirmek zorundayız. İstanbul hızlansın, Türkiye bu konuda çok hızlansın. Acelemiz var. Depreme karşı başlattığımız bu yarışı, yok olmayla var olma arasında bu savaşı kazanmanın başka yolu yok. Hep birlikte hızlanmak zorundayız. Onun için 14 Mayıs’ta bu ülkeyi hızlandıracak bir yönetimi iş başına getirmek zorundayız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi KİPTAŞ Güçlendirme Sistemi’nden yararlanmak isteyen tüm İstanbulluları hızlı harekete geçmeye davet ediyor ve mutlaka başvurularını yapıp, kendi aralarında uzlaşı zeminini toparlayıp, tamamlayıp bizimle irtibata geçmelerini buradan çağrı olarak yapıyorum.”

Konuşmaların ardından Kaftancıoğlu, İmamoğlu, CHP milletvekilleri Turan Aydoğan, Emine Gülizar Emecan, Gökan Zeybek, Sarıyer Belediye Başkanı Şükrü Genç, Şişli Belediye Başkanı Muammer Keskin ve Büyükçekmece Belediye Başkanı Hasan Akgün’ün katılımlarıyla anı fotoğrafı çekildi.

“ÜSKÜDAR SAHİLİ” SORUSUNA YANIT: “HAYATIMDA BENİ EN ÇOK ŞOK EDEN BİR ŞEYİ YAŞATTI SAĞ OLSUN SAYIN BAKAN”

İmamoğlu, fotoğraf çekiminin ardından basın mensuplarının gündeme ilişkin sorularına yanıt verdi. İmamoğlu, “İBB’nin imara aykırı olduğu için yıkım kararı aldığı Üsküdar Salacak sahilindeki kafeler için, Üsküdar Belediyesi ve Çevre Şehircilik ve iklim Değişikliği Bakanlığı devreye girdi ve bu yıkımlar durduruldu. İBB’nin bundan sonraki adımı, süreci nasıl olacak” sorusuna şu yanıtı verdi:

“Özel çevre koruma kapsamında, Marmara’daki müsilaj meselesi sürecinde bu kapsam içine alınıp, Adalar’da imarla ilgili yetkilerimiz elimizden alınmıştı. Ben, o zaman Sayın Bakan’ı aradığımda, ‘Sayın Bakan müsilajla mücadelenin Adalar’ın planıyla ya da İstanbul’un kıyı şeridiyle ne alakası var’ demiştim. ‘Ya böyle olmaması gerekir’ diye kendisinden telefonda cevap almıştım. Sonra tabii yetkinin bu şekilde gasp edildiğini kendi de tespit edince, ‘Ya bu konuyu konuşalım, uzlaşı içerisinde yönetelim, bunu mutlaka düzeltiriz zaman içinde’ diye bana beyanı olmuştu. Şimdi kendilerinin de yanlış bulduğu bu yetki gaspı üzerinden, İstanbul’u çirkin gösteren… Kuşkonmaz Camii gibi, biblo gibi İstanbul Boğazı’nın kıyısında duran, mütedeyyin kesimin o bölgede önüne sadece 1,5 metrelik bir geçiş platformu yapılırken kıyametin koparıldığı -ki bizden önce planlanan bir uygulamaydı- bu caminin sağını solunu virüs gibi işgal etmiş bir kısım işletmeleri oradan kaldırma çabası içerisinde kararlarımızı almışken, mahkemelerde ha bire pinpon topu gibi bir takım kararların oraya gidip buraya gittiği bir dönemde, hayatımda beni en çok şok eden bir şeyi yaşattı sağ olsun Sayın Bakan. Yine bu kanuna sığınarak, yine bu Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne sığınarak, buraya Üsküdar Belediyesi’yle -bakın Üsküdar halkının çıkarını korumakla yükümlü Üsküdar Belediyesi’yle- Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, bir plan yaparak, gecekondu gibi İstanbul Boğazı’nın kıyısında işgalle yapılmış binaları imarlı hale getirmiştir.”

“HUKUKİ MÜCADELESİNİ VERİP, GÜN GÜN SÜRECİ TAKİP EDECEĞİM”

“Bu, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, İstanbul tarihinde yapılmış en ayıp işlerden birisidir. Gidin hava fotoğrafına bakın. Bu iş nereye sığar? Bunun anlamı nedir? Bunun faydası nedir? Toplumsal çıkarı nedir? Siz, İstanbul’a hem bunu yapacaksınız hem de diyeceksiniz ki, ‘İstanbul’la ilgili dönüşümü, İstanbul’la ilgili depremle mücadeleyi biz başarırız.’ Hayır, yapamazsınız. Bu iş ‘ama’sız, ‘fakat’sız yapılır. Bu iş sağ tarafı görme, sol tarafı görle yapılmaz. Bu işte prensipler tektir. Bu prensipsizliktir, tutarsızlıktır, İstanbul’a yapılan çok büyük bir ayıptır. Hukuki mücadelemizi elbette vereceğiz. Plana karşı duruşumuzu göstereceğiz. İstanbul halkının buradaki iki temel sorumlusu var o bölgeyle ilgili. Birisi Üsküdar Belediyesi, onun tepe üst çatısı olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi. Siz İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni ortadan kaldırıyorsunuz, Üsküdar Belediyesi ve Çevre Şehircilik Bakanlığı olarak saçma sapan bir planla, gecekondu gibi yapılmış, çirkin, görüntüsüyle Kuşkonmaz Camii’ni berbat eden, çevresini kötü gösteren yapılara dair plan çıkarıyorsunuz. Ayıptır, yazıktır, günahtır. Ne teknik eleman olmaya sığar ne teknik ahlaka sığar ne imar prensibine sığar ne şehirciliğe sığar ne de bugünün gündemi deprem iken… On binlerce insanın hayatını yitirdiği, yüz binlerce insanın İstanbul’da hayatını tehdit ettiği bir süreçte yapılan bu işler nedir biliyor musunuz? Hükümetin önceliğinin ne olduğuna dair bir göstergedir. Onun için önemsiyorum. Onun için hukuki mücadelesini verip, gün gün sürece takip edeceğim. Yargıyı da bu anlamda göreve davet ediyorum. Bizi oyalamasınlar. Oyalayıp, başka kararlarla iş birliği yapılmış algısı yaratmasınlar. Onun için herkesi göreve davet ediyorum. Biz bu işi takip edeceğiz.”

Continue Reading

Popüler

blank