Connect with us

Genel

Erdal Sarıgöl: “Kongreye gitmeyişim, daha fazla kırgınlığın olmaması düşüncesindendir”

Published

on

blank

CHP Sarıyer’in önemli siyasetçilerinden Erdal Sarıgöl, gazetemizin genel yayın yönetmeni Çetin Ali Aytaç’ın sorularını yanıtladı. Sarıgöl, “Erdal Sarıgöl başkan yardımcısı oluyor’ gibi söylemler herkese gösterdi ki, ne o gecenin bir bedeli oldu, ne de Erdal Sarıgöl belediye başkan yardımcısı oldu.” diye konuştu. 

İlçe kongre sürecine değinen Erdal Sarıgöl, “İlçe kongre süreci öncesinde yaşadığımız durumda ittifak edebilmeyi, bir arada durabilmeyi, özverili olabilmeyi, parti menfaatlerini kendi menfaatlerinin üstünde tutabilmeyi, bir adım geri durabilmeyi, bir arkadaşını öne çıkarabilmeyi, gençlerin önünü açmayı becerebilseydik, daha iyi neticeler almayı başarırdık. Bunları yapamayan arkadaşlara kızgınım. Dolayısıyla bizim kongre sürecimiz, benim kongreye gitmeyişim, parti içinde daha fazla kavga olmasın, kırgınlık olmasın düşüncesinden ötürüdür.” diye belirtti.

İşte Erdal Sarıgöl ile gerçekleştirdiğimiz çok özel röportajın tamamı:

– CHP’nin yerel seçimlerde aldığı sonuçları başarılı buluyor musunuz?

İstanbul, Ankara, Antalya, Adana gibi büyükşehirleri almış olması bir başarıdır. Ankara, İstanbul gibi büyükşehirleri almasının yanında, aynı oranda ilçeleri alamaması da, işin zor tarafıdır. Bu başarılı süreci tamamlamış; ama önünde CHP’li belediye başkanlarının, partimizin zor bir süreci olduğu gerçeğini de unutmayalım.

– Sarıyer’de büyük bir seçim başarısı olduğunu söyleyebilir misiniz?

Sarıyer’deki bu durum, 2009’daki seçimle taçlanan, aslında temelleri 2004’te atılan çalışmanın artık oturduğunu, Sarıyer’in bir Beşiktaş, bir Kadıköy gibi CHP’li seçmenlerin oturduğu, CHP ile anılan bir ilçe haline geldiğini gösteriyor. Bir başka şey ise Sarıyer’in demografik yapısının değiştiği gerçeğidir. Son seçimde AKP adayı Sayın Salih Bayraktar’ın tespitindeki hatada oydu. Yani, Sarıyer eski Sarıyer değildir. 2004’ten 2009’a kadar olan süreçte 70 milyon bütçesi olan bir Sarıyer varken, şimdi 400 milyon bütçesi olan bir Sarıyer vardır. O dönemde Sarıyer’e Ayazağa, Huzur, Maslak mahalleleri bağlı değilken, şimdi o mahallelerin Sarıyer’e bağlanmasını konuşuyoruz. Eskiden en büyük mahallesi Tarabya iken, şimdi en büyük mahallesi Zekeriyaköy oldu. Bu değişiklikleri farketmeden, Sarıyer’in demografisinin değiştiğini farketmeden Sarıyerli, milli diyerek eski Sarıyer’in, İstinye, Yeniköy, Merkez, Büyükdere gibi mahallelerden ibaret olduğunu düşünerek politika yapmak, Sarıyer’in eski demografik yapısına yönelik politika geliştirerek seçimi kazanacağını ummak yanlıştır. Sarıyer’de iki tane yapı vardır: Birincisi, eski Sarıyer’i oluşturan yüzde elli, ikincisi ise diğer yüzde elli olan yeni Sarıyer’dir. Biz 2004’te başlayan süreçten, 2009’daki seçimleri kazandığımız sürece kadar oradan bu tarafa, diğer yüzde 50’ye, yani terminolojik anlamda yeni Sarıyer dediğimiz kesime de hitap ederek seçimi kazandık. 2009’dan sonraki 10 sene boyunca da, CHP bu seçmenlere ulaşmayı başarmıştır. Bunun sonucunda da, o yapıyla beraber Sarıyer, CHP’li bir ilçedir.

  • Son ilçe kongresinde ilçe başkan adayı olmuştunuz. Belkide bugün ilçe başkanı olarak, yaşanan bu zaferin mimarlarından olacaktınız. Adaylıktan çekilme sebebinizi anlatır mısınız?

Bir kere, ben Sarıyer’den yaşanan tüm zaferlerin parçasıyımdır. Ben Cumhuriyet Halk Partiliyimdir. CHP’nin 80 sonrasında kurucu ilçe yöneticisiyim. O gün bugündür partime emek veriyorum. 2004’ten 2009’a kadar olan çalışma arkadaşlarımız Adnan Ayber’le, Cemal Yeğin’le birlikte ve diğer bütün meclis üyesi arkadaşlarımızla, tüm örgütümüzle, kadın kollarımız, gençlik kollarımız, ilçe yöneticilerimiz olsun o dönem çok yoğun bir çalışma yapmıştık. O çalışmanın sonunda Şükrü başkan aday oldu. Ben de, o dönem aday adayı olmuştum; ancak partimiz Şükrü Beyi aday gösterdi. Bende Şükrü Bey ile beraber bir dönem çalıştım. Beraber çalışmaktan onur da duydum. Dolayısıyla, tüm bu süreç içerisinde hep vardım. İlçe kongresine gelince ise ilçe kongre seçimleri, belediye başkanlığı ve belediye meclis üyeliği seçimlerinden oldukça farklıdır. İlçe kongreleri, örgüt içinde hesaplaşma, kamplaşma olduğu için diğer yerlere göre biraz kırıcı cereyan eder. Biz o sürece başladığımızda, bir iki arkadaşımız zaten aday olmuştu. Normal şartlarda, mahalle delegasyon seçimleri bittikten sonra adaylıklar açıklanırdı. Biz o dönemde, delege seçimleri olmadan karar verip, yola çıktık. Karar vermemdeki temel etmen, parti büyüklerimizin “aday ol” çağrısı ile gerçekleşmiştir. Bu bir parti geleneğidir. Akabinde, mahallelerde yapılan seçimlerde ve sonrasında başka adaylarında çıkmasıyla beraber biz, sanki bende dahil olmak üzere herkes, bir belediye yapısı var; bizde o belediye yapısına muhalif diğer adaylarız, gibi bir hava estirildi. Örgüt, o diğer adaylardan hepsinin bir arada olmasını istedi. Örgüt dedi ki, bir araya gelin, tek adaya düşün ve seçime birlikte gidin. Bütün delegasyon, bütün örgüt bunu söyledi. Bunlarla ilgili diğer adaylarla çok kez görüşmeler gerçekleştirdik. Sarıyer’in siyaseten akil ağabeyi olan insanlarla da çokça görüştük. Parti büyüklerimizle istişare yaptık ve sonuçta, bir tek adaya indirgeyemedik.

” O GECENİN BİR BEDELİ OLMADI”

En son biz, Sayın Hasan Saim Öztürk ile bir araya geldik. Hasan Saim Öztürk ile bir protokol yaptık. Benim ilçe başkanlığı adaylığımda çalışacağız diye anlaştık. Daha sonra diğer adaylara da gittik. “Eğer beni kabul etmiyorsanız, buyrun, Hasan Saim Öztürk ilçe başkanı olsun. Saim Bey, adaylık hususunda anlaşabileceğimiz bir adaydır.” dedim. Ancak burada da anlaşamadık. Anlaşamayınca da, örgütünde dediğini yapamaz duruma geliyorsun. O zaman işte ittifaklar kurman gerekir. Kuracağın ittifaklarla da, hiç istemediğin bir noktaya geliyorsun. İstemediğin noktada ise sanki belediye bizim belediyemiz, belediye başkanı bizim belediye başkanımız değilmiş gibi oraya, belediye başkanına muhalif yapının bir temsilci gibi gidecekmişsin durumu oluşuyor. Ben bunu yapsaydım, bana imza veren 72 arkadaşıma haksızlık etmiş olurdum. Bununla ilgili, “o gecenin bedeli” diye hesap sormaya kalkanlar var. Ben, bana destek olan, o imza veren 72 arkadaşıma bunun hesabını veririm. O arkadaşlarımın da, benden bunun hesabını sormaya hakkı vardır. Hem bana imza vermemiş, hem bana destek olmamış, hem de hesap sormaya kalkanların bu tür şeyler yapmaya hiç hakkı yoktur. O konu, yani o geceden çıkan sonuçtan sonra Erdal Sarıgöl başkan yardımcısı oluyor” gibi söylemler herkese gösterdi ki, ne o gecenin bir bedeli oldu, ne de Erdal Sarıgöl belediye başkan yardımcısı oldu. Bununla ilgili bir talebimin bile olmadığı apaçık ortaya çıktı. Ben, 10 yıl boyunca meclis üyeliği yaptım. 5 yıl muhalefette, 5 yıl da kendi yerel iktidarımız döneminde bu görevleri gerçekleştirdim ve sonucunda “yeter” dedim. Neticede buradan emekli olacak değilim. Bir insan da, bir işi sürekli yapıyor, olmamalıdır. Üç dönem, dört dönem meclis üyesi olmak, sürekli bir insanın siyasetin aynı noktasında devam ediyor olması, o insanın da çapsızlığını gösterir. “Çapın oraya kadar, daha fazlası yok, sen burada kal.” Açıkçası, ben öyle biri değilim. Ben görevimi yaptım. Muhalefetteyken partime seçimi kazandıracak çalışmamı yaptım. Bir dönemde, seçimi kazandıktan sonra belediye başkanımızla çalıştım ve “yeter” dedim. Üçüncü döneme ne gerek var. Genç arkadaşlarımızın bu görevi yapmasını istedim. Dolayısıyla, o gecenin de bir bedeli olmadığı orada görülmüştür.

– Peki, bu haberlerin kimler tarafından servis edildiğini düşünüyorsunuz?

Sayın Aytaç, bunları aslında takip etmek çok kolaydır. Sonucundan bakarsanız eğer, mesela Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’ymış; ama meclisi CHP’li değilmiş. AKP çoğunluktaymış. Bu sebeple de, ilçe belediye başkanlarını da ili kazanan belediye başkanları atasın gibi bir anlayışla son dönemde sonuçtan çözüm üreten bir anlayış ortaya çıkmıştır. Bu biçimiyle sonuçtan sorunun cevabına gitmeye çalışırsak, şu gün siyaseten kazananlar arasında bulabilirsiniz.

– Erdal Sarıgöl olarak, yakın zamanda siyasi bir hedefiniz var mıdır?

Benim her zaman bir tanem siyasi hedefim olmuştur. O da, ülke demokrasisine karınca kararınca katkıda bulunmaktır. Bu sebeple, genel başkanın adalet yürüyüşünü çokça önemsedim. Hukuk tek başına yeterli değildir. Hukuk, aynı zamanda adil olmalı, adaleti de tesis etmelidir. Bununla beraber demokrasi dediğimiz şey, bireyin devlete karşı korunduğu durumdur. Devlet zaten güçlüdür; ama birey zayıftır. O nedenle sivil toplumun güçlenmesi, sivil hayatın güçlenmesi, bireyin korunması, bireyin özgürlük alanlarının genişletilmesi anlamında demokrasi mücadelesine katkıda bulunulacak her iş ve eylemde olurum. Siyaseten ise şu an öyle bir hedefim yoktur. Demokratik bir ortam olur, demokratik süreçler gelişirse kendi hayatını yaşamayı tercih eden, kendi özgürlük alanlarında mutlu olan bir insanım, orası bana yetmektedir.

“PARTİ İÇERİSİNDE KENDİSİNİ PARTİDEN DAHA BÜYÜK GÖREN İNSANLAR VARDI”

– Yaşanan süreçlerden sonra kimseye bir kırgınlığınız oldu mu? Buradan bir mesaj vermek ister misiniz?

Kızgınlık haddimize değildir; ama kırgınlıklarımız olmuştur. Kızgınlık demesekte, yanlış bulduklarımız olmuştur. Parti içerisinde kendisini partiden daha büyük gören insanlar vardı. Örneğin; Mustafa Sarıgül kendisini partiden üstün gördü ve boyunun ölçüsünü aldı. Partiden daha büyük olmadığını anladı. Bir de, Mustafa Sarıgül’den çok Sarıgülcü olanlar vardı. Onlarda boyunun ölçüsünü almıştır. Kendi kişisel kariyerleri için, kendi kişisel gelecek menfaatleri için partinin menfaatlerini gözetmeyen bu tür insanlara dair kırgınlıklarım vardır. Bunları yanlış buluyorum. Sarıyer’de de buna benzer durumları yaşadık. Partiye zarar verecek iş ve eylemlerden kaçınmayan insanlar vardır. Son dönemde yerel seçimle birlikte iyice filizlenen, güçlenen ittifak arayışlarının, çalışmalarının belki Türkiye’de bir dönemi sonlandıracağını düşünüyorum. Tekçi, tek adamcı anlayış yerine Türkiye, ittifaklarla güçlenir. Tekçi bir anlayışla ülkemiz ya da ilçemiz daha güçlü görünür gibi olur; ama herkesi kucaklayan, herkesin yaşama alanına saygı duyan ittifak birliktelikleri Türkiye’yi, ilçemizi daha güçlü kılınır hale getirir. Buradan yola çıkarak, ilçe kongre süreci öncesinde yaşadığımız durumda ittifak edebilmeyi, bir arada durabilmeyi, özverili olabilmeyi, parti menfaatlerini kendi menfaatlerinin üstünde tutabilmeyi, bir adım geri durabilmeyi, bir arkadaşını öne çıkarabilmeyi, gençlerin önünü açmayı becerebilseydik, daha iyi neticeler almayı başarırdık. Bunları yapamayan arkadaşlara kızgınım. Dolayısıyla bizim kongre sürecimiz, benim kongreye gitmeyişim, parti içinde daha fazla kavga olmasın, kırgınlık olmasın düşüncesinden ötürüdür. O kongre sürecinden daha önemli bir şeyin olduğunu, Sarıyer’i ve İstanbul’u kazanan belediye başkanlarımızın olduğu gerçeğini unutmayalım. Bu dönem onlar adına çok zorlu geçecektir. O zamandan bu zamana biz bunların hepsini gördük. Bölmek, bir yönetim biçimi olabilir. Çokta kolaydır. Mimariyi yatay ve düşey diye ikiye bölersin, yarısı sende kalır. İnsanlar bunu tartışıyorsa eğer, kimi yatay mimariden, kimi ise düşey mimariden yana olur. Yani yarısı sende kalmış, yüzde elliyi konsolide etmiş olursun. Çok basit bir yöntemdir. Oysa ki, mimaride böyle bir tarz yoktur. Ben mimarlık okudum. Hiçbir mimarlık dersinde mimarlık ikiye ayrılır diye okumadık. Siyasette de durum böyledir. Böldüğünüzde, çok kolay yönetirsiniz; oysa CHP’nin bölünmeye değil, bir bütün olmaya ihtiyacı vardır. Bizimde görevimiz, ayrıştırmak ve bölmek değil, bütünleştirmektir, toparlamaktır. Ben hiçbir zaman kişici olmadım. Ben partimde ilçe yöneticisi olduğumda Genel Başkanımız Deniz Baykal’dı. Sonra Kemal Kılıçdaroğlu oldu. Yarın ise bir başka isim olur; ama bir kurumsal hafıza, bir kurumsal yapıya bağlılık bu manada olmalıdır. Orada bütünleştirmeyi sağlamak gerekir. Ben hiç kimseye genel başkanı taçlandırın, putlaştırın demem. Bunu hiçbir genel başkan için söylemem. Önemli olan, CHP’nin bayrağı altında toplanmaktır. Kurucu değerlere sahip çıkmaktır. Önemli olanda budur. Kısacası, kongreye gitmeyişimiz bu nedenledir.

“GENÇ ARKADAŞLARIMIZ ÇIKIP ADAY OLMALI”

– İlçe kongresine 8 ay kadar bir süre kaldı. Bu kez nasıl bir tablo yaşanacağını öngörüyorsunuz?

Bu kongre için bence genç arkadaşlarımız çıkıp aday olmalıdır. Son derece demokratik bir yarış olmalıdır. Hiçbir müdahale olmamalıdır. Biz de, buradan çıkan ilçe başkanımıza her türlü desteği verecek yerde olmalıyız. Parti gençleşerek, dinamikleşerek önümüzdeki bu 4.5 yılda kendini, örgütlerini yenilemelidir. CHP’nin çok büyük yapısal sorunları vardır. Alt yapısal ve üst yapısal sorunları vardır. Bu da, bu dönem parti adına yenilenme dönemi olmalıdır. Eski değerlerini, eskiye saygısını kaybetmeden onlarda içinde olarak belediyeleriyle, ilçe örgütleriyle, il örgütleriyle bir bütün halinde bu yapısal sorunlarını halleden bir çalışma içerisinde olması gerekir. Buraya heveslenen arkadaşlarımız, burada görev yapmak isteyen arkadaşlarımız da çıkıp aday olmalıdır. Buradan çıkacak yapı da, bence bütün üyelerin seçeceği şekliyle olmalıdır. Bütün üyelerle yapılacak seçimden çıkacak ilçe başkanına da, herkes saygı göstermelidir.

– CHP’nin yereldeki başarısını genel seçimlere taşıyacağını düşünüyor musunuz?

Öncelikle Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na, Sayın Ekrem İmamoğlu’na, İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu’na İstanbul’da bize bu mutluluğu yaşattıkları için teşekkür ederiz. Tüm İstanbul halkı, 16 Milyon insan nefes aldı. Önümüzdeki süreç çok zorludur. Hem CHP’yi yönetenler, hem de belediyelerimizi yönetenler cepheleşmek yerine bir arada olmayı başarabilirlerse, bu hem ülke, hem de kendi menfaatlerine olur. Ancak kamplaşır ve savaşırlarsa, hem ülke, hem de kendileri kaybeder. Halk çünkü bu tartışmalardan bıkmıştır. Poşet parasından, patatesten, soğandan, bunların tartışmalarından halk bıkar hale gelmiştir. Halkın derdi, cebinde parasının olmasıdır. Halk, huzur ve demokrasi istiyor. Tek sesli bir Türkiye’de istenmiyor, çok sesli bir Türkiye isteniyor. Genç nesil iş istiyor. Genç işsiz sayısı geçen döneme göre yüzde 10’un üzerinde bir artışla yükselmiştir. Bu tabi, siyaset hayatına da yansımaktadır. Devletin resmi kurumları televizyonda her altı kişiden birinin dolandırıcı olduğu ile ilgili reklam yayınlıyor. Bir devlet böyle bir şey söyleyebilir mi! O nedenle, başarıyı buraya taşıyabilmenin yolu, 89’daki hataları yapmamakla olur. Bilime inanmakla olur. İstanbul ve Ankara gibi belediyelerde böyle bilimsel kadrolarla 4.5 sene yürütülürse elbette genel seçime faydası olur. Yürütülemezse de, zararı olur. Ancak ben başarılı olacağını düşünüyorum. Çünkü artık AKP düşüş trendindedir. Yükselmesini tamamlamış, çöküşe geçmiştir. CHP’nin içinde olduğu eski “Hayır” bloku da, yükseliş trendindedir. Türkiye, yaşadığı bu 20 yılı aşkın sürede bu iktidarın temsil ettiği değerlerle yönetilemeyeceğini anlamıştır. Adalet, özgürlük en çok istenen haklar olmuştur. Bir sonraki genel seçimden “Hayır” bloğu zaferle ayrılacaktır.

Click to comment

Bir Cevap Yazın