Connect with us

Genel

Sarıyer’in genç psikoloğu koronavirüsle ilgili gazetemizin sorularını yanıtladı

Published

on

blank

Sarıyer’in genç psikoloğu Bircan Karataş, koronavirüs salgınının insan psikolojisi üzerinde yarattığı etkilerle ilgili gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Çetin Ali Aytaç’ın sorularını yanıtladı.

Karataş, “Salgın süreci ve pandeminin insan psikolojisine olumsuz etkileri olmuştur. Bunun en belirgin sebebi bilgi kirliliğidir. Çalışan bireylerde mevcut durumdan başka bir duruma geçildiğinde yani evde kalma süreci başladığında tabii ki bir adaptasyon problemi meydana gelmiştir. Ayrıca sosyal çekilmenin başlaması uzun dönemde bireylerde sosyal fobi oluşmasına, bu da ; kalabalık ortama girildiğinde terleme, kalp çarpıntısı gibi fiziksel etkilere neden olabilir.” diye belirtti.

İşte genç psikolog Bircan Karataş’la Genel Yayın Yönetmenimiz Çetin Ali Aytaç’ın çok özel röportajı:

Bir süredir tüm dünyayı ve Türkiye’yi etkisi altına alan koronavirüs salgınının insan psikolojisine ne gibi etkileri oldu?

Salgın süreci ve pandeminin insan psikolojisine olumsuz etkileri olmuştur. Bunun en belirgin sebebi bilgi kirliliğidir. Sosyal medya üzerinde dolaşan ve kulaktan kulağa yayılan felaket senaryoları bireyleri korku, kaygı, endişe gibi olumsuz duyguları yoğun olarak yaşamaya itmiştir. Öncelikle bilinmelidir ki korku ve kaygı bu süreçte hissedilmesi en normal duygulardandır; ancak yoğunluğuna göre kişiye zarar vermeye başlamaktadır. İnsan yapısı gereği sosyalleşme ile hayatını devam ettirebilir ve mutlu kılabilir, sosyal izolasyon sebebi ile sosyal çevresinden ayrılan ve iç dünyasına dönen bireyler yalnızlaşma sonucu anhedoni dediğimiz haz duyamama, ilgi ve istek kaybı, yaşama sevinci kaybolması gibi durumlar yaşamaktadırlar.

Türkiye’de insanların bu salgın sürecine psikolojik olarak alıştığını söyleyebilir misiniz?

Türkler Orta Asya’dan beri kalabalık halde yaşamaya alışmış toplumlardır. Salgın sürecinin toplumda bireyler arası mesafeye neden oluşu ve insanları yalnızlığa sürüklemesi bu sürecin neden olduğu en olumsuz durumlardan biridir. Ancak rakamların dünya ile kıyasla iyileşme sayılarının artıyor olması sürecin az kayıpla atlatılacağına dair insanların umutlarını yeşertmektedir. Bu durum ile birlikte kaygı seviyesi daha kabul edilebilir duruma gelmiş ve insanlar tarafından süreç normalleştirilmeye başlanmıştır.

Evde kalma süresinin uzaması kişilerde depresyonu tetikler mi?

Çalışan bireylerde mevcut durumdan başka bir duruma geçildiğinde yani evde kalma süreci başladığında tabii ki bir adaptasyon problemi meydana gelmiştir; ancak depresyonu tetikleyen durum evde kalma süresinin uzaması değil, evde kalma ile birlikte oluşan maddi yetersizlikler, refah seviyesinin düşmesi, gelecek kaygısı olmaktadır. Bireyler bu durumdan en az etkilenebilmek için evlerinde kendilerine bir hobi alanı oluşturmalı ve süreci verimli hale getirmelidirler.

Koronavirüs salgınından ötürü önümüzdeki dönemlerde travmatik olayların artmasını bekliyor musunuz?

Pandemi döneminde bireylerde bazı obsesyonların arttığı gözlemlenmektedir. Bireyler kendilerine sık sık ; “Bazı belirtileri gösteriyorum acaba korona mıyım? Kendimi koronavirüsten koruyabilecek kadar kişisel hijyenimi sağlayabiliyor muyum?” gibi sorular sormaktadırlar. Bu sorularla yaşıyor olmak bireylerde bazı travmatik etkilere neden olacaktır.

Bireyler bu süreçte yaşadıkları basit rahatsızlıkların semptomlarını koronavirüs ile ilişkilendirmekte ve bazen psikosomatik problemler yaşamaktadırlar. Örneğin birey markete gidip geldikten sonra nefes alıp verişinde problem var mı diye kontrol edecek, ateşini ölçecek ve boğazında bir ağrı hissedecektir. Yaşanılan kaygı ile birlikte zaman zaman gerçekten ateş artması, boğaz ağrısı gibi semptomlar belirginleşebilir ve bu da psikosomatik rahatsızlıklara neden olabilir. Her dışarı ile bağlantı yaşadığında tekrarlanan bu durum bir süre sonra bireyin psikolojik problemler yaşamasına neden olabilir.

Ayrıca sosyal çekilmenin başlaması uzun dönemde bireylerde sosyal fobi oluşmasına, bu da ; kalabalık ortama girildiğinde terleme, kalp çarpıntısı gibi fiziksel etkilere neden olabilir.

Bu süreçte zihnimizi rahatlatmak için neler yapmalıyız?

Yoğun strese maruz kaldığımızda hipotalamusta hormon salınımı başlar ve bu da “Kaç ya da savaş mekanizması” oluşturur. Bu mekanizma sürekli tehlike yaratılacağı algısını tetikler ve vücudun bağışıklık seviyesinin düşmesine, dolayısıyla bireylerin hastalığa karşı güçsüz duruma düşmesine neden olur. Bu duruma engel olmak için bireyler öncelikle bilgi kirliliğine maruziyeti azaltmalı, uyku düzenlerine ve beslenmelerine dikkat etmeli, evde yapmaktan keyif aldıkları aktivitelere odaklanmalıdırlar.

blank