Genel
Sendika işçilerin yanında olmadı! Sarıyer Belediyesi, işçilerini borçlu çıkardı
Published
6 gün agoon
Sarıyer Belediyesi işçileri, yetkili Genel-İş ile belediyeyi temsil eden SODEMSEN arasında 4 ay önce imzalanan protokolü yeni öğrendi. Protokol işçileri borçlandırıyor.
Bir yandan yoksullaşan işçiler bir yandan da ağırlaşan çalışma koşullarıyla mücadele ediyor.
Geçtiğimiz hafta CHP’li Sarıyer Belediyesi’nde çalışan işçiler, Toplu İş Sözleşmesi (TİS) imzalanana kadar geçen dört aylık sürede kendilerine ödenen enflasyon destek priminin geriye dönük kendilerinden kesileceğini basına düşen bir ek protokolü görünce öğrenmişti.
SODEMSEN ile DİSK’e bağlı Genel-İş Sendikası arasında imzalanan protokole göre daha önce kazanılmış ek maddi haklar (her ay brüt 16 bin TL) Temmuz ayından itibaren TİS imzalandığı günden geriye olarak mahsup edilecek. Bir yandan işçiye en yüksek yevmiyeyi verdiğini söyleyerek övünen diğer yandan ise işçileri kendine borçlu çıkaran Sarıyer Belediyesi’ndeki çalışma koşullarını ve işçilerin tepkisini Sarıyer Belediyesi işçileri ile konuştuk.
‘Enflasyon destek primini geriye dönük para iadesi şeklinde bizden istiyorlar’
Son TİS sürecine ilişkin Sarıyer Belediyesi’nin ‘yapılan anlaşmayla İstanbul ilçe belediyeleri arasında en yüksek yevmiye bedeline sahip belediye’ olduğu şeklinde övündüğünü gördük. Bunun üzerinden çok geçmeden Genel-İş ile SODEMSEN arasında imzalanan bir ek protokol gündem oldu. Gördüğümüz kadarıyla bu protokol Sarıyer Belediyesi işçilerini TİS sürecinin yapıldığı 1 Temmuz’a kadar geriye dönük borçlandırıyor. Hem bu protokolün ne anlama geldiğini soralım hem de Genel-İş’in işçiden habersiz SODEMSEN ile ortaklık etmesine, işçilerin tepkisi şu anda nasıl?
A: Aslında Sarıyer Belediyesi totalde en yüksek ücreti vermiyor. Nasıl diyeceksiniz, bir örnekle anlatayım. Kadıköy Belediyesi’nde yevmiye 1500 TL görünüyor, Sarıyer Belediyesi’nde 1501 TL. Sadece yevmiye farkı var; o da bir lirayla. Ama ek ücretler işin içine girince durum değişiyor. Mesela bizim yakacakta aldığımız brüt 320 TL ise Kadıköy’de bu ücret brüt 420 TL. Sosyal paketimizdeki çocuk için verilen ücret bizde brüt 320 TL iken Kadıköy’de brüt 350 TL. Yemek bizde net 270 TL iken Kadıköy’de 300 TL net. Zaten bir lirayı Kadıköy’deki arkadaşımız üç yüz lira yemek alarak buradan açığı kapatmış baktığımızda. Aslında ek ücretler işin içine girdiğinde Sarıyer’in öyle ekstra bir avantajı yok.
‘Sendika ya haber vermedi ya da sakladı’
H: Bizler Sarıyer Belediyesi’ni temsil eden SODEMSEN ile Genel-İş Sendikası’nın bizim bağlı olduğumuz 1 numaralı şube yönetimi arasında bir ek protokol yapıldığını öğrendik. Netice itibariyle bu ek protokolle Temmuz ile Kasım arasındaki süreçte verilen enflasyon destek primini geriye dönük para iadesi şeklinde bizden istiyorlar.
Ek protokol haberi çıkana kadar hiçbirimizin bundan haberi yoktu. Bu ek protokolün tarihine baktığımızda 4 ay önce yapıldığı görülüyor. Böyle ise durumu 4 aydır bize haber verme gereği dahi duymamış sendika ya da saklamış. Bu ek protokol basına sızmasa hiçbirimizin haberi olmayacak. Sendikanın temsilcilere dahi sormadığı bir gece ansızın operasyonla bu işi bitirmişler. Tabii hepimiz çok tepkiliyiz, hem sendikaya hem de belediyeye. Bu pazarlığı kim yaptı diye sormak gerekirse belediye yaptı, sendika da doğrudan onayladı diye düşünüyoruz.
İşçiler diyor ki ben belediye başkanından avans istemedim. Zaten benim bordromda bu ödeme avans olarak da görünmüyor. Bordroda görünen şey de enflasyon destek primi. Primin geriye dönüp kesilmesi bildiğimiz kadarıyla zaten olası değil. Hem prim adı altında bu para bize veriliyor hem de bizden habersiz olarak imzalanan protokolle şimdi geri isteniyor. Anlayacağınız ne verilirken ne alınırken işçiye hiçbir şey sorulmadı ve açıklanmadı. Nihayetinde bu durumda kazançlı çıkan belediye olacak. Yani patron patronluğunu yaptı ama sendika da işçileri yarı yolda bıraktı.
‘Bu ücretlerle kimse geçinemez’
Peki bu protokoldeki kesinti olmasaydı da bugün en yüksek yevmiye verdiği ile övünen Sarıyer Belediyesi’nin ücretleriyle bir işçi çok rahat geçinebilir miydi?
S: Yani yoksulluk sınırının 70-80 bin lira olduğunun konuşulduğu yerde bu ücretlerle kimse geçinemez tabii ki. Zaten Sarıyer’deki kiraları baz alırsak; şu anda 1+1 bir ev en düşük 15-20 bin bandında. Yani 35-40 bin lira gibi bir ücret zaten kâfi değil.
A: Bir de şu yönü var. Bu ücretlerle geçinemeyince ne oluyor? Çocuklar dahil ailenin tüm üyeleri çalışmak zorunda kalıyor. Mesela ailenin iki tane çocuğu varsa; yarın bir gün bu çocukların en az biri okuyamıyor. Üç kişi artık bir tane çocuğu okutmaya çalışıyor. Zenginin çocukları yine zengin. Ama işçilerin çocukları ne olacak? Eğitim alamıyorlar. Uyuşturucu ya da sosyal medya bağımlılıklarına batıyorlar. Maalesef farklı yollarla bir an önce zengin olayım, para bulayım derdinde oluyorlar.
Bir yandan da son yerel seçimlerden sonraki ilk TİS’i konuşuyoruz. Bu vesileyle sormak isteriz, belediyelerdeki iktidar yahut başkan değişimlerinin işçinin aldığı ücrete ya da çalışma koşullarına olumlu bir etkisi oluyor mu? Yoksa konu sorunlara ve ücrete geldiğinde aynı hamam aynı tas devam mı ediyor?
S: İşçiler için aynı hamam aynı tas diyebiliriz. Öyle ki Mustafa Oktay Aksu seçildikten sonra bir toplantıda işçilerin ücretlerine dair pazarlık yapılırken konuşma yapıyordu. Onu dinlerken içimden dedim ki; hani şu an gözlerimi kapatsam Şükrü Genç konuşuyor diyebilirdim. Söylemler o kadar aynı. Hiç değişmiyor.
‘Belediyenin parasının olmadığına işçiyi inandıramazsınız’
Toplu iş sözleşmesi dönemlerinde neredeyse tüm belediyelerde kural haline gelmiş birkaç söylem var. Bunlardan en yaygını ise belediyelerin, işçilere ‘paramız yok’ diye söylenmeye başlamaları. Diğer yandan çalıştıkları belediyenin kaynaklarına en yakından şahit olanlar ise yine işçiler. Gerçekten de belediyelerin kaynakları yok mu? Yoksa belediyenin parası işçiye gelince mi bitiyor? Örneğin Sarıyer Belediyesi’nde çalışan bir işçi olarak, belediyenin aldığı ihalelerinin yanında işçilere ayıracağı kaynak kısıtlı mı?
H: Önceden Sarıyer Belediyesi’ne Maslak, Ayazağa, Huzur, Seyrantepe, Sanayi Mahallesi’nin bir kısmı bağlı değildi. Buralar da bağlandıktan sonra vergi anlamında belki de Türkiye’nin en çok gelir kazanan belediyelerinden biri oldu. Çünkü bu bölgelerde çok sayıda plaza ve işyeri var biliyorsunuz. Diğer yandan köyler bölgesi var; özellikle Kilyos, Demirciköy gibi. Buralar sürekli imara açılıyor, siteler yapılıyor, çok şantiye var. Bunun ruhsat izni var, inşaat izni var, devamlı buralardan gelir sağlanıyor. Mesela yine Ayazağa’da kentsel dönüşüm var. Dolayısıyla orada hafriyat işi, yıkım işi var, yine inşaat açısından ruhsat işleri var. Orada kalacak işçilerin kalacak yerlerine ilişkin izinler var. Bunlar hep para. Kim yapacak bunları? Yani belediyenin bütçesi yok diye bir olay yok aslında.
S: Bu anlamda belediyenin parasının olmadığına, bırakın işçiyi buradaki insanları bile inandıramazsınız. Paramız yok, borçluyuz diyorlar. İşçi de bir sürü yere borçlu. İşçinin o ay bin lira fazla harcaması, on iki ayına mal olur. Diyelim ki belediyenin parası olmasın. Sen kamu idaresisin. Çözüm üretmekle mükellefsin. Bunun da sorumlusu biz değiliz.
Peki Sarıyer Belediyesi işçileri nasıl koşullarda çalışıyor? İşçilerin şu an mevcut sorunları ve talepleri nelerdir?
H: “Sarıyer Belediyesi’nin işçi sayısı fazla, biz bu sayının yarısı kadroyla başka belediyelerde iş yapıyorduk, biz bin yüz kişiyle yaparız bu işi” diyorlar. Yapamazsın. Bir kere Sarıyer’in metrekaresi kaç? Sarıyer’de kaç kişi yaşıyor? Sarıyer çok dağınık bir ilçe. Aşiyan’dan alıyor Kısırkaya’ya kadar gidiyor yüzölçümü olarak. Şimdi bir de Ayazağa, Maslak, Seyrantepe’nin de bağlanması alanı daha fazla genişletti. Yüzölçümü olarak hem geniş hem de çok dağınık. Bu bile iş yükümüzü çok artırıyor.
‘Sarıyer Belediyesi işçisi bit pazarı eşyası mı?’
İşçiler taleplerini alabilmek ve sorunlarını çözmek için ne yapmalı?
H: Şimdi vatandaş falanca markete giriyor, ürünün biri beş lira. Başka markete girdi yedi buçuk lira. Geliyor şikâyet ediyor. Biz de emek satıyoruz. Sattığımız emek bir yerde değer bulurken bir tarafta değer bulmuyor. Sarıyer Belediyesi işçisi bit pazarı eşyası mı? Niye değer görmüyor emeği? Ya da batan geminin malları mı? Hadi orada serbest piyasa var. İşçinin emeği de mi serbest piyasaya düştü?
Tabii ki örgütlenmeli. Örgütlenmeden olmaz. Birlik olmadan olmaz. Milattan önceye kadar dayanan düşünürler var. Bir sürü sözleri var birlik beraberlikle, örgütlü hareket etmekle ilgili. Bizim hepimizin bildiği dede torununa veriyor, tek makarnayı kır diyor. Sonra veriyor iki bin üç bin tane makarnayı kır kırabiliyorsan. Kıramıyor falan. Birlik olmak gerekir. Korkmamak gerekir. İstiklal Marşı’nın ilk cümlesi: Korkma. Niye korkuyoruz ki? Hani rızık denen şey bir yerden geliyorsa işi kaybetme korkusu neden? İnançla bile bağdaşmıyor yani. Hem yukarıdakine güveniyorsun hem de ya işsiz kalırsam aç kalırım diyorsun.
Geçmiş yıllarda emek mücadelesi veren herkesten Allah razı olsun. Yoksa biz hiçbir hak alamazdık. Onlar almışlar o hakları. Biz sanki almışız gibi… Tamam ben bu hakkımdan feragat ediyorum diyoruz. Sen almadın ki hakları. Miras yediyiz biraz biz. Geçmişte yapılan mücadelelerin mirasını yiyoruz. Mesela SSK hastanelerinin kurulma amacı işçiye hizmet içindir. İşçinin yevmiyesinden kesilerek yapılan hastanelerdir onlar. Olduğu gibi işçinin hakkı vardır orada. İçindeki cihazlara kadar. Ve o hastaneler yapıldı. Nerede o hastaneler? Ya biz bunlara sahip çıkamadık. Onların meydanlarda aldığı haklara sahip çıkamıyoruz. Hak mücadelesinde kimisi öldü, kimisi sakat kaldı, kimisi karambole gitti. Korku nereye kadar yani?
A: Son süreçte işçiler, diğer yerlerde de olduğu gibi Sarıyer’de Genel-İş Sendikası’na çok tepkili. Son süreçte büyük ihtimalle işçiler bir arayışa girecek ve Genel-İş Sendikası burada artık kalamayacağı öngörüsünü taşıyoruz biz. Yani zamanla da işçiler kenetlenecektir. Gelecek dönemde kendine yeni yollar da açacaktır.
Kaynak: Sol Haber