Connect with us

Genel

Hasan Saim Öztürk: Düşünce özgürlüğü mü, yoksa kışkırtma mı?

Published

on

blank
Dün sosyal medyada yer alan ve Alevi-Bektaşi inancına mensup yurttaşlarımızın tepkisine yol açan bir tiyatro sanatçısının videosu kamuoyunda tartışma yarattı. Konuyla ilgili Alevi-Bektaşi inancı mensuplarının Vakıfları, Dernekleri ve çok sayıda yurttaşlarımız Cumhuriyet  BAŞSAVCILIKLARINA suç duyurusunda bulundular. Konunun yargı önüne taşınması nedeniyle çok hassas olan bu konu içeriği ve kişi hakkında yorum yapmanın yarayı büyüteceğini ve tedavisini zorlaştıracağını düşünüyorum ve konuyu başka bir boyutta ele alıyorum.
***
Bilindiği gibi Müslümanlık dininde yüzyıllardır Alevi-Sünni inançları kendi aralarında tartışmayı sürdürürler ve sonucta da siyasi gücü ve muktedirleri her zaman yanında bulan inanç mezhebi üstünlüğünü sürdürerek kendi hakimiyetinde yoluna devam ederler. Konuyu AİHM’e taşıyan ve uluslararası sözleşmelerin uygulanmasını talep eden Alevilik inancına mensup yurttaşlarımız davalarını kazanmalarına rağmen hala bu kararların uygulanmasını ve yerine getirilmesini bekler dururlar.
***
Her neyse bizim burada asıl ele almak istediğimiz mezhepler arasındaki çekişme ve tartışmadan ziyade bu tartışmayı bilerek ya da bilmeyerek körükleyen ve yaranın kapanmasını engelleyenlerin eylem ve etkinliklerinin değerlendirilmesidir. Anayasamızda yer alan DÜŞÜNCE VE KANAATLERİ  açıklama özgürlüğü kapsamında bir Madımak faciası  övülebilir mi, ya da Alevi inancına sahip yurttaşlarımızın ibadethaneleriyle ve ibadet şekilleriyle alay edilebilir mi… Onlara ait değerler ve inanç sistemi hafife alınabilir mi! Bunlarla ilgili basın yayın organlarında, sosyal medyada kışkırtıcı yayınlar yapılabilir mi…
***
Hepimizin bildiği gibi yasalar kamu düzenini korumak amacıyla toplumun tamamına ya da bir kısmına ya da kişilere zarar verici davranışları suç olarak tanımlar ve o fiillere ölçülü bir ceza yaptırımı uygular. Genel bir tarifle özgürlüklerin sınırı başkalarının özgürlüklerinin başladığı yerde sona erer. Bu basit tanımdan hareket edersek insani değerlere zarar veren, yersiz anlamsız ve kışkırtıcı eylem ve söylemler çoğu zaman kendisini kamunun düzeni sağlayan gücün önünde hesap vermekte bulabilir.
***
Çok saygı duyduğum Anayasa Hukuku hocam rahmetli Prof.Dr. Bülent Tanör doktora tezi olan Düşünce Hürriyetiyle ilgili eserinin 210. sayfasında KIŞKIRTMAYI şöyle tanımlar: “Düşünce özgürlüğünde kışkırtma (Tahrik) konusunda, propaganda konusunda olduğundan başka türlü düşünmek gerekir. Kışkırtma propagandadan farklı olarak uzun telkin ve inandırma işlerine lüzum göstermez, daha basit ve daha seri ve bilhassa belli bir netice sağlamaya yönelmiştir. Bu niteliği ile KIŞKIRTMA BİR DÜŞÜNCE AÇIKLAMASI OLMANIN SINIRLARINI AŞAR, adeta bir eylem niteliğine bürünür…
***
Somut bir örnek vermek  gerekirse tarihte yer alan en kanlı inanç katliamlarından biri ve yüz karası olan Sivas’taki MADIMAK olayı öncesindeki gösteri yürüyüşünde atılan sloganların, meydana gelen sonuç düşünüldüğünde asla bir düşünce özgürlüğü ve kanaat açıklaması olarak kabul edilmesi mümkün degildir.
***
Sonuç olarak derim ki, bir sanatçı sanatını icra ederken toplumun hassasiyetlerini düşünerek yola çıkmalı, işgüzarlıkta olsa insanları kışkırtmaktan kaçınmalıdır. Eğer sanatçıysa…