Siyaset
Asalettin Arslanoğlu: “Şükrü Genç Başka Bir Sarıyer Yarattı”
Published
6 yıl agoon
Sarıyer’in duayen siyasetçilerinden Asalettin Arslanoğlu, gazetemizin sorularını yanıtladı. Arslanoğlu, Sarıyer’de CHP iktidarının devam edeceğini ifade etti.
İşte Asalettin Arslanoğlu ile gerçekleştirdiğimiz çok özel röportaj:
Tecrübeli bir siyasetçi olarak, Türkiye’deki bugünkü siyasi havayı nasıl görüyorsunuz?
12 Eylül sonrasında partiler yeni baştan kurulmaya başladığı zaman siyasete başladım. SODEP’te Erdal İnönü Genel Başkan iken, ilk siyasi hareketlerin içerisinde yer aldım. Daha sonra da, askere gidip gelmemin ardından partiler zaten birleşmişlerdi. Halkçı Parti ile SODEP birleşmişti ve Sosyal Demokrat Halkçı Parti(SHP) kurulmuştu. Oradaki ortam, bana kalırsa bugünkü Türkiye’nin ortamından çok daha demokratik bir ortamdı. 12 Eylül askeri cuntası, hala etkisini devam ettiriyordu. İşte Kenan Evren’in, “Biz, yüzde 92 ile bu anayasayı oylattık. Halk bize bu kadar destek verdi” dediği ortamda bile, iktidarlar, iktidar sahipleri kanunlar çerçevesinde hareket ediyordu ki, Erdal İnönü’nün ağzından duyduğumuz o meşhur slogan hala bugün hayata geçmiş değildir. İnönü, “Demokrasiyi bütün kurum ve kurallarıyla işleteceğiz.” diyerek, bunu partide slogan haline getirmişti. Zaten iki temel sloganımız vardı. Diğeri ise “Emek, en yüce değerdir” sözü idi. O dönemde parti politikasının içerisinde yer alan herkesin gündeminde bu iki slogan yer alıyordu. O iki sloganı, bugün gibi hatırlıyorum. Ama maalesef bugün ülkemiz daha kuralsız, iktidar sahiplerinin iki dudağı arasına teslim edilmiş bir şekilde yönetiliyor.
Türkiye’de son günlerde hep bir beka sorunu olduğu tartışmasını yaşıyoruz. Türkiye’nin bir beka sorununun olduğunu düşünüyor musunuz?
Türkiye’de beka sorunu yoktur. Her kim koltuğa oturursa, hemen bir beka sorunundan söz ediyor. Bugün beka sorunu belki çok ön plana çıktı; ama aşağı yukarı 40 yıla yakın parti politikalarının için yer alan biriyim. Bana kalırsa burada baki kalmasını istedikleri şey, koltuklarıdır. İktidarlarının baki kalmasını istiyorlar. Halkın düzeninin bekası için mücadele etmiyorlar. Şu anda da zaten böyle bir düzen kalmadı.
Daha önce Türkiye’de hiçbir yerel seçimde bir Cumhurbaşkanı, herhangi bir partiye oy istemedi. Ancak şu anda Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP’ye, Cumhur ittifakına açık açık oy isteme talebinde bulunuyor. Bu da, çokça eleştirilere yol açmaktadır. Bunun hakkında neler söylemek istersiniz?
12 Eylül öncesinde böyle bir şeyi duymak mümkün değildi. Her ne kadar bu ülke demokrasiye inanmayan Cumhurbaşkanlarını görmüş olsa bile, böyle bir durumla hiç karşılaşılmamıştı. 12 Eylül sonrasında ise bu kadar ağır olmamakla beraber benzeri durumlar, Anavatan Partisi ile Turgut Özal döneminde yaşanmıştır. Özal, ‘Davul bizde ise tokmakta bizde olmalıdır’, demiştir. İşte o zaman, SHP buna karşı çok güçlü bir kampanya yürütmüştü ve halkı ikna ederek, bunun çok yanlış bir şey olduğunu, bunun demokratik bir görüş olmadığını çok iyi bir şekilde izah ederek davuluda, tokmağıda onların elinden alarak seçimleride almasını bilmişti. Bugün umuyorum ki, Türkiye’de yaşayan insanlar aynı benzeri sonuçları yaşatırlar.
İktidar kanadı da, muhalefet kanadı da yerel seçimlerin çok önemli olduğuna vurgu yapmaktadır. İktidar kanadı, Cumhur ittifakı kazanırsa beka sorunu kalmaz; ancak kaybederse beka sorunu olur, sözlerini sarfederken, muhalefetteki kesimde biz bu seçimi alırsak, AKP’nin iktidarı sarsılır ve Türkiye erken genel seçime gider. Ancak kazanamazsak, Türkiye’de belkide bir daha seçim olmaz, diyorlar. Bu görüşe katılıyor musunuz?
Her ikisine de katılmıyorum. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Her iki tarafta bana kalırsa, aşırı derece popülizm yapmaktadır. Bu seçim yeniden iktidar sahiplerinin güçlerini pekiştirdikleri bir seçim olursa, halkımız çok daha kötü davranışlarla karşı karşıya kalacaktır. Demokrasi isteyenler, çok daha büyük bir umutsuzluk yaşayacaklardır. Onlarda bu kulvarda daha dolu dizgin ilerleyeceklerdir. Ama bundan sonra Türkiye’de bir daha seçim yapılamayacağı anlamına gelemez. Bu ülkede, yüzde 50’lik kesim bu düşünceden etkilenmiş olsa bile, karşısında da kesin bir yüzde 50 vardır. Bu da, gittikçe daha da büyüyecektir. Bir ülkede alternatif yoksa, demokrasi yoksa, çağa uygun yenilenmeler yoksa, halkın istediği değişiklikler yapılmıyorsa, insanlar umutsuzluğa kapılırlar ve bunun değişmesi için daha fazla insan demokratik yolları aramaya başlar. Her geçen gün, bunu savunanların sayısı artmaktadır. Daha önce bu rakam yüzde yirmilerdeydi. Şimdi ise ellilere çıktı. Ama yetmez. Artık değişim istiyorum diyen insan sayısının daha fazla olması gerekir ve bu sayı da zaten çokça artmaktadır. Ben değişimin olacağına inanıyorum; ama artık bir an evvel olması, Türkiye’nin bu karanlıktan çıkması daha iyi olacaktır. Çünkü Türkiye’nin içinde bulunduğu ortam, çok daha ağırdır. Demokrasi isteyenler açısından da, yoksul halk açısından da daha da ağırlaşmaya doğru giden bir hal almaktadır.
“TÜRKİYE’DE GERÇEK BİR DEMOKRASİ PROBLEMİ VARDIR”
Türkiye’de bir demokrasi sorunu olduğunu söyleyebilir misiniz?
Kesinlikle söyleyebiliriz. Türkiye’de gerçek bir demokrasi problemi vardır. Demokrasi, bizim okulda okuduğumuz yıllarda ‘temsili’ idi. Daha sonra ‘katılımcı’ diye tanımlandı. Ama dünya, şimdi doğrudan demokrasi diye bir tanımlama yaşamaktadır. Biz, doğu kulübünün bir parçası değiliz. Başı derde giren, Batı’ya doğru gidiyor. Bizi Araplaştırmaya çalışan herkesin de, başı sıkıştığında yüzünü Batı’ya doğru döndüğünü görüyoruz. Hak arayışında, insan haklarını referans ettiğinde hemen Batı’ya yaklaştığını çok net görmekteyiz. O zaman bizim Batı’ya, Avrupa ülkelerine, demokrasinin en güçlü yaşandığı yerlere bakmamız gerekir. Şu an maalesef ‘temsili’ demokrasi aşamasında bile değiliz. Partiden belediyelere, milletvekilliğine aday olanları biz belirleyemiyoruz. Partiler içerisindeki küçük bir azınlıklar buna karar verebiliyor. Bizim hızla doğrudan demokrasi anlayışını hedef göstermemiz gerekir. Yani Türkiye’de demokrasi problemi vardır. Türkiye’nin yaşayan, çağa uygun, doğrudan bir demokrasiye ihtiyacı vardır.
Sarıyer’de uzun yıllar siyaset yapan tecrübeli ve deneyimli bir siyasetçisiniz. Sarıyer’deki seçim çalışmalarını nasıl buluyorsunuz? 10 yıldır CHP’li belediyeyle yönetilen Sarıyer’de, üçüncü dönem için tabloyu nasıl görüyorsunuz?
Şükrü Genç, çok başarılı bir belediye başkanıdır. Herkesin hakkını teslim etmek gerekir. Bunu ben şantiyeci olmasına bağlıyorum. Bana kalırsa partimiz, 2009 yılında çok isabetli bir tercih kullanmıştır. Bana kalırsa Sarıyer’de belediye, çok kötüydü. Yıllardır belki birçok belediye başkanı çok mücadele etti; ama Şükrü Genç’in iki döneminde yapmış olduğu işleri yapamadılar. Belediye hizmetlerini tek bir çatı altında toplamak bile, başlı başına çok büyük bir hizmettir. Sarıyer gibi imar planı, bina problemi olan yerde bunu çözmek büyük bir başarıdır. Mahallelere çok büyük hizmetler götürüldü. Sarıyer’de gecekondularda yaşayan insanlara, onların buralı olduğu hissettirildi. Sarıyer’in en büyük sorunlarından bir tanesi, gecekondularda yaşayan halkın emanet olarak görülmesiydi. Onlara hep, “Siz buradan gideceksiniz” korkusu yaşatılmıştı. O nedenle insanlar evlerini bile onarmıyorlardı. Yolları yoktu, kanalizasyon yoktu. Mahallelere tankerle su taşınıyordu. İhsan Yalçın döneminde valilik genelgesi ile bu mahallelere su vermek yasaktı. Ben bu yaşananları, bizzat kendi gözlerimle gördüm. Şükrü Genç ve ekibi, buradan başka bir Sarıyer yarattı. Sarıyer, Şükrü Genç’e çok şey borçludur. Ben, bir dostu, bir yoldaşı olarak kendisine teşekkür borcumun olduğunu iletmek istiyorum. Fakat sosyal demokrat hareketler, kadro hareketidir, fikir hareketidir. Bizler bu konuda iyi değiliz. Burada partiler, yüz elli yıl öncesinden Almanya’dan, İngiltere’den, Fransa’dan oralardan doğru bakarak gelelim ve yüz yıl öncesinin Türkiye’sinden bakarak gelelim, bizim partimizde onları taklit ederek kurulmuş bir partidir. Doğru bir çizgi seçmiştir. Sosyal demokrat partilerde parti, iktidar koltuğunu ele alır ve iktidar koltuğuna parti rehberlik eder. İster ilçe başkanı ve ilçe yönetimi olsun, ister il başkanı veya il yönetimi olsun, ister genel merkez veya yönetimi olsun nerede iktidar almışsa; eğer Sarıyer Belediyesi’ni almışsa, Sarıyer’de belediye başkanından, belediye kadrosundan çok daha parlak bir ilçe yönetiminin oluşması, ilçe başkanının sokakta gezerken parmakla gösterilmesi gerekir. Bunların tamamen belediyeden bağımsız, onlara yol gösteren, ışık tutan bir yönetim sergilemesi gerekirdi. Burada sıkıntı var. Bu olmadı. Bunun izlediğim kadarıyla, belediye kadroları tarafından istenmediğini düşünüyorum. Eğer arkadaşlar bunu arzulasalardı, bu durum böyle olmazdı. Sarıyer’deki siyasal yapılanma, belediye başkanının siyasal çizgisine aykırıdır. Onun dünya görüşüne, hayat felsefesine, sosyal demokrasiye, onun gençlik yıllarındaki ideallerine aykırıdır. Bunun böyle olmaması gerekirdi, diye düşünüyorum. Yani şu anda Sarıyer’deki yerel yönetim başarılıdır. Bunun baş mimarı, Şükrü Genç’tir. Partinin rehberliği konusunda ise çok ciddi problem vardır. Bu konuyla ilgili de, herkesin kendisini gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyorum.
“HİÇ KİMSE PARTİ ALEYHİNDE ÇALIŞMAMALIDIR”
Meclis üyeliği listeleri açıklandığında, örgüt bazında çokça tepkiler oluştu. Belirli bir kesim meclis üyeliği listesine oy vermeyeceğini söyledi. Bu kararı doğru buluyor musunuz?
Meclis üyeliği listesinin bu şekilde belirlenmiş olması, başlı başına yanlıştır. Sosyal ve demokratça bir şekilde belirlenmemiştir. 12 Eylül askeri cuntasının gölgesinde geçen süreçte, 1987 yılında tüm milletvekillerini üyelerle belirlemiş bir partiden geliyoruz. Belediye başkanlarının ön seçimden çıktığı, meclis üyelerinin ön seçimle belirlendiği bir partiden geliyoruz. Aradan 25 yıl geçmektedir ve meclis üyelerinin gece 3-4 kişi tarafından kalemlerinin ucuyla belirlendiğini yaşamaktayız. Bu, çok yanlış bir durumdur. Sosyal demokrat bir partiye yakışmamaktadır. Böyle bir kadroyla çalışmak, sosyal demokrat belediye başkanlarına da yakışmaz. Bunlar yanlıştır ve bana kalırsa, bunları bir kenara koymak lazım. Ve bunlar böyle oldu diye, cebinde partisinin kimliğini taşıyan, kalbinde onun heyecanını taşıyan, beyninde onun fikrini yaşayan hiç kimse parti aleyhinde çalışmamalıdır. Bu da, çok yanlıştır. Biz, idealist insanlarız. Bizim, partimize seçim kaybettirecek hamleleri tasvip etmemiz mümkün değildir. Ben böyle bir şeyin içerisinde hayatım boyunca olmamışımdır. İntikam almaya çalışmak, bize yakışan bir şey değildir. Kim yapıyorsa da, yanlış yapıyordur. Gördüğüm her yerde de, ben ve arkadaşlarım buna engel oldu. Seçim gününe kadar da engel olmaya devam edeceğiz. Herkes bilmeli ki, Sarıyer gibi bir yerde sosyal demokratların iktidarı devam etmelidir. Sarıyer’e sosyal demokrat bir yönetim yakışır. Sosyal demokratların, kendilerini de yenileyerek Sarıyer’i dönüştürmesi gerekir.
31 Mart akşamı Sarıyer’de ve İstanbul’da nasıl bir seçim sonucu görüyorsunuz?
Örgüt, seçimle ilgili heyecansızdır. Bunun burada 10 yıldır iktidar olmamızla ilgisi yoktur. Başarılı bir iktidar yaşıyoruz. İktidarda da yıpranmadık. Ancak az öncede söylediğim gibi, mutfağa örgüt sokulmadığı için, örgüt dışarıda bırakıldığı için ve örgüt adına 3-5 kişinin listeleri belirlemesinden ötürü bir rahatsızlık vardır. Gönül ister ki, iki dönem önce Sarıyer’de sandıkların sonucunu sabaha kadar bekleyen binlerce insanın yine seçim kurulunun önünde sabaha kadar beklemesini isterim. Bunun böyle olması içinde elimden geleni yapmaya çalışacağım. Seçim akşamına gelince ise Sarıyer’de CHP iktidarının devam edeceğine inanıyorum. Bu seçim sürecinde de yaşanan heyecansızlığı hem partimizin, hem de belediyemizin yeniden gözden geçirmesi gerekir. Nerelerde hata yaptığını görmesi gerekir. Zira şimdi, belediye binalarının falan yapılmasının ardından, tekrar mahallelere dönülmesi gerekir. Bu mahallelerde kültürel dönüşümü gerçekleştirmek üzerine atılımlar yapılması gerekir. Sosyal demokrasinin Sarıyer’de kalıcı olması ve daha da büyümesi açısından bu durum çok önemlidir. Büyükşehir içinde CHP’nin 1-2 puan farkla seçimi kazanacağına inanıyorum.