Connect with us

Bilim ve Teknoloji

Jeoloji Mühendisi Boyraz, Marmara Depremi İçin Tarih Verdi

Published

on

blank

Sarıyer’in genç Jeoloji Mühendisi Ercan Boyraz, Marmara Depremi ile ilgili gazetemizin sorularını yanıtladı. Boyraz, büyük İstanbul depreminin her an yaşanabileceğini söyledi.

İşte Jeoloji Mühendisi Ercan Boyraz ile gerçekleştirdiğimiz röportajın tamamı:

– Marmara’da son dönemde deprem konusu yeniden gündeme gelmeye başladı. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Haklısınız, son zamanlarda kamuoyunda beklenen Marmara Depremleri konusu tekrardan gündem oldu. Yerli ve yabancı birçok yerbilimci yaptıkları bilimsel çalışmaları ve raporları kamuoyuyla paylaştılar. Bu açıklamalar tekrardan deprem tehlikesini topluma hatırlattı. Bunun birazda toplumu kaygılandırdığını düşünüyorum. Haliyle Deprem tekrardan gündem oldu. Fakat paylaşılan birçok çalışmaya bakıldığında bugüne kadar Marmara Denizi ile ilgili bildiklerimizden farklı bir neticenin açıklanmadığını görüyoruz. Aslında açıklanan bilgiler, zaten daha önceden edinilmiş bilgiler, şu an itibarıyla açıklanan veya kamuoyunda gündeme gelip tartışılan konulara bakarsak, Marmara Denizi ile ilgili bildiklerimizden farklı bir bilgi olmadığını anlıyoruz. Fakat olacak olan Marmara Depremi’(leri)nin tekrardan gündeme gelmesinin altındaki bir başka neden de depreme artık çok yaklaşmış olmamızdır; çünkü 1999’dan sonra yolun yarıdan fazlasını geçtiğimizi düşünüyorum.

 

– İstanbul, 17 Ağustos’tan yeteri kadar ders çıkartabildi mi? 20 senelik süreçte depreme hazırlık yapıldı mı?

 Birtakım hazırlıklar tabi ki yapıldı. Sözgelimi bana göre en önemlisi AFAD kuruldu, yapısı, organizasyon şeması ve politikasında bazı değişikler oldu. Kamu Binaları, Ulaştırma ağları gibi Kamusal alanlarda depreme karşı güçlendirme çalışmaları yapıldı. İmar uygulamalarıyla ilgili olarak jeolojik-jeoteknik çalışmaların yapılmasıyla ilgili kanuni düzenlemeler yapıldı. Bunlar zaman içerisinde 1999’dan sonra peyder pey güncellenerek yürürlüğe konuldu. Kentsel Dönüşüm yasası çıkarıldı. Teknik olarak detaylara girmezsek son olarak İmar Barışı Düzenlemesi, Yeni Bina Deprem Yönetmeliği gibi bazı düzenlemeler çıkarıldı, fakat bunlar da dahi bazı eksiklikler ve teknik hatalar olduğunu görüyoruz. Bu konularda hâlâ düzeltilmesi gereken birçok konu var. Fakat Türkiye’de bir kanun hazırlanıyor, çıkarılıyor, sonra hatalar görüldükçe peyder pey zaman içerisinde düzeltiliyor. Buna en güzel örnek Kentsel Dönüşüm Kanunu olarak bilinen 6306 sayılı kanun ve uygulama yönetmeliğidir. Bakanlığın odalarından toplum gerçekleri göz ardı edilerek hazırlanan kanunlarla ilerleme kaydedilemiyor. Bunların düzeltilmesi ise bir hayli zaman alıyor.

blank

Beyoğlu Sütlüce Mah. Çöken İstinat Duvarı ve Hasar Alan Bina

 

Fakat en başta sorunuza dönersek, yapılan çalışmaların yetersiz kaldığını birkaç örnekle açıklamamız gerekecek, zira her şey toz pembe değil. Bakınız; Kartal’da bir apartman çöktü, hayatını kaybedenler oldu. Yapılar İskân alındıktan sonra kontrol edilmiyor. Bununla ilgili kanunu bir düzenleme yapmak gerekiyor. Bina’nın kolonunu kesen birisi ile yol da giderken birinin canına kastetmek aynı ceza olmalı, bu resmen cinayete teşebbüs. Beyoğlu Sütlüce’de, Kağıthane’de temel kazısı dolayısıyla açılan alanları koruyan istinat yapıları dayanıklı olamadıkları için göçtü ve bununla birlikte çevrelerinde bazı yapılar çöktü, bazıları da oluşan tehlike nedeniyle yıkıldı. Bunlar ilk değil, daha önce Bahçelievler’de de benzer birkaç hadise meydana gelmişti. Benzer durumları ilçemizde de yaşadık, Ayazağa da ve İstinye’de benzer hadiseler meydana geldi. Bunlara mahalle aralarında yaşanan ufak çaplı istinat duvarları göçüklerinden de henüz bahsetmiyorum bile. Yine söz gelimi yine ilçemizden örnek verecek olursak Rumeli Kavağı yolunda istinat duvarında bir hasar meydana gelmiş ve yol bir süre kapalı kalmıştı. Bakınız yine Ümraniye’de bir okul duvarı çökmüştü, Başakşehir’de bir sitenin yol üzerindeki istinat yapısı çökmüş ve altında bir vatandaşımız aracıyla kalmıştı. Bu hadiselere benzer örnekleri çoğaltmak mümkün. Bunlarla ilgili olarak da Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ayrıca bir genelge yayınladı. Fakat gördük ki burada da eksiklikler var. Bu şartlar altında Marmara Depremine yönelik hazırlıkları yapmamız sanıyorum 150 yıl vs. sürecek gibi duruyor; fakat o kadar uzun bir süremiz kesinlikle yok.

 

– Olası bir Marmara depreminde, İstanbul’u ne gibi tehlikeler bekliyor?

 Olası Marmara Depreminde İstanbul’u neyin beklediğini bilmemiz için öncelikle tehlikenin tanımını ortaya koymamız gerekiyor. Tehlike nedir? İstanbul nasıl bir tehlike ile karşı karşıyadır? Bunun tanımını yapmak ve sonrasında beklenen tehlikeler karşısında, İstanbul’un karşılacağı riskleri bir bir ortaya koymamız gerekmektedir. Deprem için belirtecek olursak İstanbul için beklenen tehlike, fay hattının nasıl bir prensiple harekete geçeceği, ilk kırılmanın nerede olacağı, yerin ne kadar derinliğinde olacağı, İstanbul’a olan uzaklığının ne kadar olacağı, deprem esnasında sismik dalgaların ne kadar bir hızla İstanbul karasını vuracağı, buradaki ivme değerlerinin ne olacağı, ne kadar süreceği, kaç adet deprem olacağı, tek sefer de bir deprem mi olacağı, yoksa birden fazla bir deprem mi olacağı? Şayet oluşacaksa Tsunami’nin etkisi ve boyutlarının ne olacağı, en çok hangi kıyıları etkileyeceği, kıyı dolgu alanlarının deprem esnasındaki durumunun ne olacağı vs. vs. gibi sayılabilecek birçok başlık ve konuda İstanbul’u bekleyen tehlikenin boyutu değişkenlik gösterebilir. Söz gelimi İstanbul’un Karadeniz kıyılarında tsunami riski söz konusu değilken, güney sahillerinde böyle riskin olabileceği bilinmektedir.

 

Saydığım tehlikeler ve bu tehlikelerin neden olabileceği riskler birçok deprem risk raporlarında ifade ediliyor, Fakat burada bilinmesi gereken en önemli hususlardan bir tanesi de, bu tehlike ve risklerin günümüzde artık daha yüksek oranda arttığıdır. İstanbul ne 20 yıl önceki İstanbul, ne de 10 yıl önceki İstanbul, İstanbul’un tehlike ve risk kavramlarında bazı değişikler yapılması gerekiyor. Söz gelimi İstanbul’un artık yeni bir havalimanı var, Arama-Kurtarma faaliyetleri, lojistik operasyonlar sanıyorum artık Yeni Havalimanı üzerinden yapılacak gibi duruyor. Eski raporlar’da İstanbul’daki 1.ordunun deprem sonrası İstanbul’da asayiş ve arama kurtarma çalışmalarına nasıl katılacağı, hangi güzergahları izleyeceği, hangi bölgelere müdahale edecekleri raporlar üzerinde belirtilmiş, fakat söz gelimi o raporlar üzerinden yıllar geçti, İstanbul o eski İstanbul değil, çok daha büyük bir noktaya doğru geldi. Yine bir örnek verirsek, İstanbul’un artık 3.köprüsü var. Tüp geçicidi var. Tüp geçidin Marmara Depremine dayanıklılığı ciddi bir tehlikedir. Osmangazi köprüsü var söz gelimi, tam fay hattının üzerine dikey açıda yapılmış olan bir asma köprü olan Osmangazi köprüsünün, bu depremlere ne ölçüde dayanabileceğini hep birlikte göreceğiz. Bazı Metro ve Köprü viyadükleri ve geçitleri depreme dayanabilecek mi? Bu sorunlar 10 yıl önce, 20 yıl önce hazırlanan Tehlike ve Risk raporlarında yer almıyor. Çünkü bu yapılar o zamanlar yapılmamıştı. Dolayısıyla tehlikelerin ve olası risklerin yeniden tanımlanıp, raporlanması ve buna paralel olarak diğer çalışmaların yapılması kanaatimce ilk etapta yapılması gereken eylemler olmalıdır.

“İSTANBUL’U NEYİN BEKLEDİĞİNİ NE DEVLET FARKINDA, NE DE İSTANBULLULAR”

İstanbul’da, İstanbulluların neyin beklediğini şu an ne devlet farkında, ne de İstanbullular farkında!… Çok kısaca detaya girmeden şu kadarını söylersem bizi bekleyen ürkütücü tablonun ne olduğunu az çok anlamış oluruz diye düşünüyorum.  1999 Deprem’inde Kocaeli’nde ve diğer vilayetlere baktığımızda Ölü sayısının nüfusun % 1’ne denk geldiğini görüyoruz. Bunu m2’ye daha fazla nüfus yoğunluğu olmasına rağmen İstanbul’a uyarlarsak nüfus’un en iyi ihtimalle % 1’ini kaybedeceğimizi düşünebiliriz. Nüfus’un da 16 Milyon olduğunu düşünürsek, bu rakamın kabaca 160 bin “Ölü” demek olduğunu anlıyoruz. Nüfus ve yapı yoğunluğu dikkate alınırsa bu rakamın çok üzerine çıkılması kaçınılmaz gözükmektedir. Yaralı sayısını ise tahmin etmek bir hayli güç olmakla birlikte sanıyorum Milyonları konuşuyor olacağız. Burada en önemli husus, bu kadar sayıda yaralıya kim, nerede, nasıl bakacak? İşte deprem toplanma alanlarının olmayışı bu nokta da canımızı daha fazla yakacak gibi duruyor. Deprem sonrası “Salgın” hastalıklar yayılabilir. Bu çok ciddi bir tehlikedir, Temiz içilebilir su, elektirik ve doğalgaz hatlarında problemler olabilir. Vatandaşların bu konularda da bazı tedbirler almasında fayda vardır. Sözgelimi, el feneri, pil, yedek batarya vs benzer önemlerle yedek enerji ihtiyaçlarını karşılayacak materyalleri stoklamalarında faydalı olacağını düşüyorum. Deprem sonrası bilgi alınabilmesi için, telsiz ve radyo gibi aletler de stoklanabilir. En büyük endişelerimden bir tanesi de kamu düzenin bozulmasıdır, bu çok ciddi güvenlik zafiyeti doğurabilir. Herkesin deprem sonrasında kanun ve nizamlarına uyması çok önemli, yoksa insanların can ve mal güvenliğini korumakta kolluk kuvvetleri zorlanabilir.

Malumunuz küresel ısınma etkisini ülkemizde de çeşitli meteorolojik faktörlerle gösteriyor. Geçtiğimiz yıllarda İstanbul’da çeşitli fırtınalar, hortumlar ve dolu hadiseleri yaşadık, bu fırtınalarda dahi bazı noktalarda yangınlar meydana geldi. 1999 Depremi sonrası hatırlayınız, Tüpraş rafinerisi günlerce yanmıştı. İstanbul’da çeşitli bölgelerde organize sanayi bölgeleri bulunmaktadır, buralarda da benzer tedbirler mutlaka alınmalıdır. Beklenen tehlikeler ve riskleri burada tek tek saysak, sanıyorum gazetede tek başıma yer alacağım. O yüzden bu konuyu burada bırakalım istersen.

 

 – Marmara Depremi için bir tarih verebilir misiniz? Kaç şiddetinde olması bekleniyor?

Bir defa şu “Şiddet” kavramını açıklamakta bir fayda var, Şiddet, büyüklükle hep karıştırılıyor, Şiddet, Depremin yeryüzünde yarattığı etkidir, hasardır. Genellikle Deprem sonrası hasarlar depremin merkez üssünde daha fazla görülür ve çevreye doğru yayıldıkça, depremin merkez üssünden uzaklaşıldıkça bu etki azılır. Fakat bazı jeolojik durumlardan dolayı 200-300km uzaklıktaki bir nokta bile hasar alabilir. Bunun örneğini 1999’da Avcılar’da yaşadık. Şimdi tersini yaşayabiliriz, Kocaeli ve Sakarya illeri tekrardan etkilenebilir.

“ŞU AN DEPREM OLABİLİR”

Deprem için bir tarih veremem, şu an deprem olabilir, artık potanın içindeyiz. Geçen her saniye aleyhimize işliyor. Bu soruyu hemen hemen toplumda, bilim camiasında herkes merak ediyor. Esasen bugün bilim adamları bu sorunun cevabını ararken yaptıkları tek şey tarihsel depremlere bakmak ve bu depremler arasında birer korelasyon yakalayarak bir nevi öngörüde bulunmaktır.

Tarihsel depremleri incelediğimizde bir şey önümüze çıkıyor. Depremlerin karakterleri… İlginç bir şey söylemek lazım, Depremler kişiliklidir. İnsanlar gibi değildirler, bir kişiliği ve karakteri vardır. Geçmişte nasıl davranırlarsa, gelecekte de öyle davranırlar. Bir yer de geçmişte büyük bir deprem olmuşsa, gelecekte de o yer de o büyüklükte bir deprem olması kaçınılmazdır. Bu yoldan yola çıkarak bazı hesaplamalar yapıldı. Herkes kendine göre bir metod izliyor. O zaman da farklı tarihler karşımıza çıkıyor. Fakat nokta atışı tarihi, tarihsel verilerle kimse veremez, zira fay kırılırken, her zaman eşit miktarda fay hattı kırılmaz, bu miktar Fay hattı her kırıldığında farklı olabilir. Bir dönem 100 km kırılmışken, diğer dönem 150 km kırılabilir. Bu da iki deprem arasında geçen zamanı uzatabilir. Bu birazda Fay’ın boyuna ve mekanizmasına bağlı, bu bakımdan Marmara’ya baktığımızda işler daha da zorlaşıyor. Zira 20 yıl önce tek bir fay hattından bahsederken bugün Marmara’nın farklı bir mekanizmaya sahip olduğu anlaşıldı. Tabii Marmara Denizi olmasaydı, Deniz tabanında saha çalışmaları yapıyor olabilseydi, mutlaka daha kesin yargılara varılabilirdi. Fakat böyle bir durum ne yazık ki mümkün değil..

 

Peki son durum ne? 1999 Gölcük Depremi, 1719 depreminin bir tekrarı niteliğinde olduğunu biliyoruz. Bu durum bize Gölcük’te meydana gelen her iki deprem arasında 280 yıllık bir periyodun oluştuğunu gösteriyor. Bu segmentin ortalama kırılma aralığı 233 yıl, bunun tabii bir de yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı sapma payı olacak o da ortalama 40 yıl civarı… 233 yıl ortalama yineleme aralığı var demiştik, 40 yıl da ortalama sapma değeri, toplamda 273 yıl yapıyor. 1719 Depreminin üzerine 273 yılı eklediğinizde karşınıza 1992 yılı çıkıyor. Deprem ne zaman oldu? 1999’da… Deprem 1990’da da olabilirdi, bu tamamen fayın kırılma mekanizması ve biriktirdiği stres ile alakalı. Buradan da görülüyor ki, tam bir tarih veremiyoruz, fakat 200 yıl, 300 yıl gibi bir periyotta deprem tarihine bu kadar yaklaşılması da bence çok güzel bir şey.

“DEPREM KİŞİLİKLİDİR”

Ayrıca Kuzey Anadolu Fayı’nın kuzey kolunun yıllık kayma kızı ile 280 yıllık bekleme periyodu arasındaki ilişki, 1999 depreminde meydana gelen maksimum yüzey kırıkları uyuşmaktadır. Bu ve benzeri veriler, 1999 depreminin 1719 depreminin bir tekrarı olduğunu kesin bir şekilde ortaya koymaktadır. Daha sonra yapılan bilimsel çalışmalarda bu fikri desteklemektedir. Biz ne demiştik, depremler kişiliklidir, geçmişte ne söylemişse geçmişte de onu söyleyecektir. Delikanlıdır, merttir. Lami cimi yoktur.

blank

1999-2019 Tarihleri arasında Marmara’da Meydana gelen Depremler

 

1719 tarihine tekrar dönecek olursak, 1719 yılından sonra depremin Marmara Denizi’ne doğru yöneldiğini görüyoruz. Buna Sismoloji’de elastik yenileme teorisi denilmektedir. 1719’dan sonra, 1754, sonrasında ise 2 adet 1766 depremleri meydana gelmiştir. Demek ki 1719 ile 1754 arasında 35 yıllık bir birikim, gerilim transferi süresi vardır. 1999’a göre bu gerilim transferini hesaplarsak, 2034 yılını elde ederiz.  1766 depremi ise 1754 depreminden 12 yıl sonra ve 2 ay arayla meydana gelmiştir. Bu haliyle geçmişe baktığımızda İstanbul’da 3 adet, farklı zamanlarda meydana gelmiş depremleri beklediğimizi söyleyebiliriz. Bunların tarihleri 2034-2046 tarihleridir. Tabii bu zaman cetveli, sadece 1700’ler ile 1900’ler arasındaki korelasyona göre ortaya çıkan tarihlerdir.

 

Fakat buradaki ortalama yenileme süresine baktığımızda son 6 depreme göre ortalama 39,3 yıl gibi bir süre çıkmaktadır. Bunu günümüze uyarlarsak, 1999+39 = 2038 yılı çıkar. Tabii sapma payını da unutmamak gerekir, bu erken de olabilir, biraz gecikebilir de… Demek oluyor ki, Kuvvetle muhtemel 2030 – 2040 tarihleri, ilk deprem için en olası tarih aralığıdır.

“HER AN DEPREMİ YAŞAYABİLİRİZ”

Tabii Marmara da kabaca 250 ve 500 yıllık deprem periyotları var. Bir de 1509 depremi var ki, onunda tekrarlanma periyodu 476 yıl. O periyoda ne zaman girdik derseniz, o da 1941-2029 yılları arasını gösteriyor. Şuan 2019’dayız. Her an bu depremi de yaşayabilir noktadayız.

 

Sonuç olarak, Marmara’da bunun gibi bilinen en az 6 adet zaman cetveli vardır. Ortaya çıkan tarihler artısı eksisi ve sapmalarıyla daha ileri bir tarihe sarkabileceği gibi, daha erken de yaşanabilir. Fakat bütün bu tarihsel depremlerden istatistiksel olarak şunu kabaca belirtebiliyoruz, Marmara’da en az 2 büyük depremi yaşayacağız. İçinde bulunduğumuz 2019 yılını düşünürsek, şurada pek fazla zamanımızın kalmadığını ve saatli bir bomba üzerinde yaşadığımızın farkına bir an önce varmamız gerekiyor.

blank

Fotoğraf: İTÜ Jeoloji Mühendisliği Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Cenk Yaltırak

Click to comment

Bir Cevap Yazın