Connect with us

Genel

Naci Günday: İdeolojisiz siyaset ya da pusulasız yola çıkış

Published

on

blank

CHP Sarıyer’in önemli isimlerinden Naci Günday, 29 Aralık’ta gerçekleştirilen CHP Sarıyer ilçe kongresiyle ilgili gazetemize önemli değerlendirmelerde bulundu.

Günday, mahalle delegasyon seçimlerinden başlayarak, ilçe başkan adaylarının belirlenme süreci, ilçe kongresi ve sonuçlarıyla ilgili gazetemize özel açıklamalarda bulundu.

İşte Naci Günday’ın kongre sürecini tek tek analiz ettiği o çok özel açıklamaları:

Bir şeyi neden tercih ettiğinizi ya da bir şeyi neden tercih etmediğinizi, bir şeyi neden yaptığınızı ya da bir şeyi neden yapmadığınızı ifade ediyorsanız “ideolojiyi” tanımlıyorsunuz demektir.

Belki de en genel tanımı ile ideoloji; sağlıklı bir toplum için bir model önermenizin tamamıdır.

Söyleminizde böylesi bir sonuç önermeniz yok ise söyleminizin içeriği terminolojideki ifade ile “demagoji” ile tanımını bulur. Bilebildiğimiz gibi “demagoji” nin sözlükteki karşılığı da “Lafebeliği”dir.

Yaklaşık 10 (on) yılı geçkin bir süreden bu yana Sarıyer ilçesinde CHP yerel ölçekte iktidardadır.

Nüfusu 400 bine yaklaşan bu ilçeyi, yerel ekonomik kaynakları (burada yaşayanların vergileri) kullanarak yöneten CHP’dir. CHP, yürürlükteki seçim yasasına göre yapılan seçimlerde kentin belediye seçimini kazanmış ve yasanın kendisine tanıdığı hak doğrultusunda da doğal olarak beldenin yerel “erk”i olmuştur.

Belediyeyi yöneten kadro ( ki kadro da denemez, kişi dersek daha doğru tanımlamış oluruz) “…biz yönetirken işimize siyaset karıştırmıyoruz, partiler üstüyüz” ifadesini sıklıkla kullanmaktadır.

Bu bakış açısı CHP ilçe yönetiminde de etkin olmuş, özellikle yaşadığımız son seçim sürecinde adaylardan her ikisinin de seçim çalışmaları boyunca; renksiz, tanımsız, gerek ülke ve gerekse de parti içindeki durum ve çalkantılara atıfta bulunacak bir ifadeden özellikle kaçınmışlardır.

ADAYLAR NEDEN ADAY OLDUKLARINI DİLE GETİRMEDİLER

Adaylar; neden aday olduklarını, üyesi oldukları partinin ve o partinin ülke sorunlarına, toplum taleplerine ne tür çözüm modelleri ürettiklerine ilişkin ifadeleri kampanyaları boyunca dile getirmedikleri izlenmiştir.

Sarıyer Belediyesini yöneten anlayışın, siyasetten uzak olma anlayışı her şeyden önce CHP’nin belediyecilik anlayışı ile çelişmektedir.

İlçe yönetimine aday olan kişilerin de aynı diskuru dile getirmeleri bir siyasi parti yöneticisi için hayal kırıklığıdır. Pusulanız yok ise varacağınız yolun sonu bataklıktır.

Siyasi parti, adı ile müsemma olan bir faaliyet yürütür onun adı da siyasi çalışmadır. Ayrıca; siyaset ideolojik temelli bir uğraştır. İdeolojisiz siyaset, yukarıda değindiğimiz gibi demagojidir. Eğer bir siyasetçi olarak bu yolu izliyorsanız gideceğiniz yolun sonunda, vahşi kapitalizme, kuralsız liberalizme teslim olursunuz. Bir siyasetçinin kendisini partiler üstü görmesi, siyasetin özüne, sınıfsal bakış açısına, partide emek veren binlerce örgüt emekçisine, vefalı, iyi niyetli, idealist partiliye karşı takındığınız tavır hiç kuşkunuz olmasın, sorumsuz bir davranıştır.

A- TEMSİLİYETTE DEMOKRASİ:

CHP; kamuoyuna açık toplantılarda, basına yansıyan demeçlerde yazılı olarak dile getirilen görüşlerde, partinin “demokratik katılım” anlayışına vurgu yapmayı her zaman öncelikli olarak kabul eder. Ancak yaşanılanlarla ifade edilenler genellikle çelişkilidir. Bu özelliği ile de CHP’nin ülkemizdeki siyasi partiler arasında “sağcı / muhafazakâr” diye nitelendirilen partilerden aşağı kalmayan bir tutum izlediğine hep tanık olmuşuzdur. CHP, ülkemizdeki yönetim sürecinin “demokratik” bir içerikle yüklü olmasını istiyor gibi görünmesine karşın Parti içindeki işleyişinde son derece antidemokratik bir yaklaşımı yeğlemiştir.

PARTİ TÜZÜĞÜ İLE ÇELİŞMEKTEDİR

Mahalle temsilcilerinin seçimi ve o temsilcilerin etkinliği ile saptanan “mahalle delegelerinin” seçimi demokratik olmayan yol ve yöntemlerin kullanılmasıyla belirlenmiştir. Kısaca, mahalle temsilcileri / delegelerinin seçimi “parti içi demokrasi” yol ve yöntemlerine başvurularak tespit edildiğini söyleyemeyiz. Sarıyer özelinde yaşadığımız bu pratik, genel anlamda ülke düzeyindeki parti içi seçimlerde de etkin ve başat olmuştur. CHP bu kurultay sürecinde, parti içi demokrasiyi işletememiştir. Bu yönüyle de parti; kendi anayasası niteliğinde olan tüzüğü ile de çelişmektedir. Mahalle temsilcileri, mevcut ilçe yönetimindeki Sayın başkan tarafından atanmış, mahalle delegeleri de mahalle temsilcilerinin kurdukları kapalı network aracılığı ile garip-tuhaf pazarlıklar sonucunda saptanmıştır. Yaşanan bu sürecin işleyişini demokrasi ile tanımlayamayız.

B- SEÇİM:

İlçe seçim sathı mailine girdiğinde iki adayın ismi kamuoyunun önüne çıkmıştır.

Biri; mevcut ilçe yöneticisi olan Sayın ilçe başkanı ve diğeri de kendilerine “Demokratik Değişim” adını veren grubun adayı olan Sayın diğer aday.

Mevcut İlçe yöneticisi olan Sayın adayın hangi “erk” tarafından kamuoyuna sunulmuş olmasının pek tartışılacak bir yönü yoktur. Çok açıktır ki; belediye yönetimi ve bölgemizden giden milletvekilinin sunduğu ve desteklediği adaydır.

Diğer aday ise; Demokratik Değişim grubu olarak kendilerini tanımlayan grubun 6 (altı) aday adayının kendi iç tartışmalarının sonucunda aday ismini teke indirerek kamuoyuna sundukları sayın adaydır.

“Demokratik Değişim” sloganı ile ortaya çıkan Sayın adayın da özünde “Belediye Erki’nin” davranışından farklı bir yol izlemediğini yaşanarak görülmüştür.

Sözgelimi; diğer 5 adayın neden seçimden çekildiklerini, hangi ortak ilkeler doğrultusunda aday adaylıklarından feragat ettikleri CHP kamuoyunca bilinmiş değildir.

Sonuç olarak; Sarıyer İlçe yönetimi için yarışan her iki Sayın aday da “demokratik bir seçilim” ile kitlenin önüne gelmediği gerçeğidir. Birini yerelde etkin olan “erk”, diğerini de “demokrasinin” tanımını içselleştirmeyen arkadaşlarımızın kendi dar networklarında pazarlık yaparak atamış olduğu gerçeğidir.

C- SEÇİM SÜRECİ:

Seçim süreci boyunca CHP kitlesine yansıyan ve Sayın adaylar tarafından dile getirilen siyasi içerikli bir politik söyleme rastlanmamıştır.

Mevcut ve yeniden seçilen Sayın adayın öteden beri ülke ve ilçemiz gerçeklerine ilişkin siyasi bir söylemine tanık olunmadığı için o aday özelinde garipsenecek bir durumun olmadığıdır.

Ancak; Demokratik Değişim savsözü ile ortaya çıkan Sayın adayın ve onun destekçilerinin ağzından da CHP Sarıyer kamuoyuna yansıyan “politik” bir söylem söz konusu olmamıştır.

Öte yandan; Demokratik Değişim grubu temsilcisi Sayın adayın; İlçe belediye yönetiminin, il yönetiminin, parti genel merkez politikalarının yanında ya da karşısında olduğuna ilişkin bir söylemine de rastlanılmamıştır.

Bu durum pek rast gelinecek bir durum değildir.

A-POLİTİK GERÇEKLİK YEREL SİYASETE DE YANSIDI

İdeolojik bir söylemi içermeyen siyasi çalışma, siyasi partiler tarihinde pek sık karşılaşılan durum da değildir.

Halk deyimi ile bu realite; “yumurtasız omlet” yapmayı hedeflemekle eş anlamıdır.

CHP’nin uzunca bir süreden bu yana izleye geldiği “a-politik” olma gerçekliği yerel siyasete de yansıdığını söylemek mümkündür.

Ünlü “Salı günü açıklamaları” bu içeriğe denk düşmektedir.

Bu genel tutum partinin yerel örgütlerine aynı biçimi ile yansımıştır. Bu nedenledir ki; CHP ülke genelinde hem üye sayısı bakımından yani niceliksel olarak ve hem de söylem bakımından yani niteliksel olarak bir sıçrama yapmaktan uzak kalmıştır.

Kısa bir süre önce sonuçlanan Sarıyer ilçe yönetiminin seçimi süreci de yukarıda genel hatları ile çerçevesi çizilmeye çalışılan durumla özdeştir.

Toplum sorunlarına neşter vurucu çözüm önerileri, ekonomik çöküntü içinde olan toplum bireylerine ahlaksal ve niteliksel çıkış yolları ve gençliğe bir ütopya sunulamamıştır. Bu tür konuların bahsi edilmemiş, kitlede bir heyecan dalgasının esmesine bile rastlanmamıştır.

D- TOPLUMSAL HAFIZA DİSK VE DİVAN BAŞKANI:

Seçim salonunda İlçe Kongresini yöneten yöneticiye ilişkin birkaç notu da burada ele almakta yarar vardır.

Divan başkanlığını Rıdvan Budak yapmıştır.

Erzurum ili nüfusuna kayıtlı olan Rıdvan Budak, toplantı süresince o yöreye ilişkin fıkralar anlatmış, toplantı sürerken salonda bulunan kimi parti ileri gelenlerini “meyhaneye davet” (kayıtlarda mevcuttur) etmiş, siyasi bir toplantıyı “magazinleştirerek” sıradan bir toplantı hüviyetine büründürmeyi başarmıştır.

Kamuoyunda sendikacı olarak tanınan bu kişinin siyaseten CHP”ye katkılarının neler olduğu da tartışmalıdır.

DİSK gibi bir emek yoğun STK’nın eski bir genel başkanının yönettiği kongrede, ne sendikal bir duruş ve ne de katılımcılar arasında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu’nun izlerine tanık olunmuştur. Toplantıda İşçi Sınıfı ile eş anlamlı olabilecek bir ize rastlanmadığı gibi, salondaki parti üyeleri arasında işçi sınıfının haklarına yönelik bir istem/talep de dile getirilmemiştir. Devrimci İşçilerin genel başkanlığını yapmış bir başkanın yönettiği kongrede, işsizliğin ayyuka çıktığı bir ülkede yapılan kongrede ÜLKE GERÇEĞİNE İLİŞKİN NE BİR SLOGAN ATILMIŞ VE NE DE BİR TALEP dile getirilmiştir.

E- APOLİTİK TUTUM VE PAÇAVRALAŞMA

1980 Faşist darbesinden sonra ülkemizde yeni baştan kurgulanan siyasi/toplumsal yapı doğal olarak CHP’nin temel dinamiklerini de yeni baştan tanımlamış ve bu tanıma uygun olarak bir “parti mimarisi” oluşturulmuştur.

Merkezi yönetimde yaklaşık son 40 (kırk) yıldır etkin olan işbirlikçi sağ/gerici iktidar erki 1946 yılından bu yana Cumhuriyete ve Cumhuriyetin temel niteliklerinden Laiklik ilkesine olan karşı duruşları gizli ya da kimi zaman aleni olarak hep süre gelmiştir. 1923 yılında feodalitenin monarşisini, ortaçağ karanlığının kalıntısı hilafetin bir ulusal kurtuluş savaşı ile ilga edilmesini hiçbir zaman içlerine sindirmeyen karşı devrimciler ne yazık ki günümüzde adını tam olarak koyamamış olsalar da başardıkları bu yönetsel değişimi her geçen gün biraz daha baskın bir biçimde hissettirmeye başlamışlardır.

Adnan Menderes ve onun Cumhurbaşkanı olan Celal Bayar, karşı devrimin en önemli unsurları olduğu söyleniyor olsa da 1960 -1966 yılları arasında Genelkurmay Başkanlığı yapmış ve Cemal Gürsel’in rahatsızlığı nedeni ile yerine Cumhurbaşkanı olan Cevdet Sunay (1966 – 1973), karşıdevrimin yollarına aşağıdaki ifadesi ile yeni taşlar döşemekten geri kalmamıştır. “Laik okullar birer anarşi yuvası haline geldi. Bu (laik) okullardan yetişen gençlere memleket idaresi teslim edilemez. On yıl sonra bunların hepsi iş başına geçecekler. Onlara nasıl güvenebiliriz? Hem biz laik okullara karşı imam- hatip okullarını bir alternatif olarak düşünüyoruz. Devletin kilit mevkilerine yerleştireceğimiz bu kişileri bu (imam- hatip) okullarda yetiştireceğiz.”. )

Bu söylem günümüzde gerçeklik kazanmıştır. Bu gün yaşadıklarımız ise; tarikatlar, medreseler, şeyhler, şıhlar, kuran kursları, imam hatipler, dinci vakıflar, şeriatçı şirketler, faizsiz bankalar, helal gıda sertifikasyonları, türban, rüşveti-yolsuzluğu mübah sayan anlayışlar, kerameti kendinden menkul ulamanın fetvaları ve CHP’li yöneticilerin ağzından sıklıkla duyduğumuz “kul hakkını yedirtmem” söylevleridir.

Ülkemizin siyasi yaşamında etkin olan ‘askeri bürokrasi’ namlu zoru ile uluslar arası sermaye ve yerli işbirlikçilerin desteği ile Cumhuriyete kıymışlardır.

LAİK VE AYDIN YÖNETİCİ KADRO TASFİYE EDİLMİŞTİR

Öncelikle; 1980’li yıllarda 1402’lik yasayla üniversitelerdeki tüm aydın öğretim üyelerinin tırpanlanması, kamuda görev yapan laik ve aydın yönetici kadronun tasfiyesi ile AKP hükümetleri sürecinin önünü açmışlardır.

Bilinebileceği gibi günümüzde, tüm yönetim erklerinde; ilköğretim, orta öğretim ve üniversite yöneticileri artık imam hatip çıkışlıdır. Bu durum bir iftihar vesilesi olarak anılmaktadır.

Mahalle karakolu komiserinden il valisine değin tüm erkler, 1966 yılında Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan kişinin öngörüsü doğrultusunda kesinlik kazanmıştır.

Cumhurbaşkanlığı koltuğundan, ilkokul müdürü koltuğuna kadar tüm koltuklarda imam hatip mezunu kişiler oturmaktadır.

CHP’Lİ BELEDİYELERİN “BEN SİYASET ÜSTÜYÜM” DEME LÜKSÜ OLAMAZ

Bu koltuklarda oturanlar sözcüğün yalın hali ile pekâlâ siyasi davranarak toplumu kendi meşrepleri doğrultusunda biçimlendirirken, CHP’nin elinde bulundurduğu yönetim “erk”lerinde bulunanların “…ben siyaset üstüyüm” deme lüksü olamaz.

Egemenlerin on yıllardır toplumu yoksullaştırarak, bilimsel eğitim olanaklarına ulaşımı güçleştirerek, geniş halk kitlelerini ortaçağ karanlığına hapsettiği apaçık ortadayken, CHP’li siyasiler suret-i haktan görünüp “ben tarafsızım” türünde “renksiz, kişiliksiz” siyasi edimlerde bulunamazlar.

Her merdiven altının bir kuran kursu, her bodrum katının bir sibyan mektebi ya da medrese adı altında hurafeleri çocuk ve genç beyinlere aşıladığı bir ülke gerçeğinde, İskandinav ülkelerindeki tarafsız yönetici kimliği ile siyaset yapılamaz.

CHP’li kadroların kurduğu yönetim biçiminin adı 1923 yılında CUMHURİYET olarak tanımlanmıştır.

Bu Cumhuriyetin temel ve asal niteliği de LAİK oluşudur.

Laiklik; aklın egemenliği ile eş anlamlıdır. Laik yönetim rejiminde; hurafeye, teolojik baskıya, ruhban belirleyiciliğine ve monarşik aile baskısına yer yoktur. Cumhuriyet; antik Helen ve Roma uygarlıklarından bu yana bu toprakların yabancısı olmadığı bir yönetim sistemidir.

İmparatorluk Roma’sında bir söz vardır: “Bütün yollar Roma’ya çıkar”. Bu uygarlık yolu için de geçerli sayılabilir. Dicle ile Fırat nehirlerinin vadisinde başlayan uygarlık, Roma’nın kurulduğu Tiber nehrinin kıyısına değin ulaşmıştır. Roma Tiber nehri kıyısında kurulmuştur. Uygar, kentli yaşamın izleri Dicle – Fırat kıyılarından başlayarak Tiber nehri kıyısında en görkemli filizlerini günümüzden 10 yüz yıl önce vermiştir.

Günümüzde; Anadolu topraklarında, tİran’ın buyruklarına boyun eğen köleler olmamızı kimse beklemesin.

CHP kurucu kadroları bir anlamıyla da Spartaküs’ün ardıllarıdır. Anadolu toprağına eşitlikçi, paylaşımcı ve katılımcı bir yönetimin tohumlarını ekmişlerdir. CHP’ye gönül vermiş kitlelere ‘Roma’nın esirleri’ muamelesi yapılamaz.

CHP’liler “siyaset üstü” ve “a-politik” kavramları içinde sıkıştırılıp öyle tanımlanamazlar.

CHP kurucu kadroları, Anadolu toprağına “evrensel insan aklının” eleştirel düşünme yöntemini bir kez ve sonsuza değin serpmişlerdir. Bu düşüncenin “hasadı” her mevsim alınmaktadır. Laik düşünsel-yönetsel edim bir kez tüpten çıkmış macundur… Bunu gerisin geriye itelemek olası değildir. Gelecek günlerde yaşayacağımız tartışma da zaten bu imkânsızlığın kavgasıdır.

SONUÇ:

Bu ülke hepimizin…

Bu ülkeyi geleceğe taşıyacak dinamikler bu günün çocukları, gençleridir.

“…Ben siyaset üstü davranıyorum” zevzekliği ile kimse bu ülkenin kaynaklarını har vurup harman savuramamalıdır.

Bu ülkede hiç kimse; etnisite, dinsel, hemşerilik ilişkisi üzerinden ve parasal güce dayanarak yönetsel erk inşa edemez.

CHP’de siyaset yaptığını iddia edenler, dünya ve ülke gerçeğinin uzağına düşemez ve bulundukları konumları kendi çıkarları doğrultusunda kullanamazlar.

Cumhuriyet Halk Partisi, siyasi bir partidir. Bu parti kimliğini taşıyan her birey parti adına bir söylem dile getiriyor ise “siyasi” bir terminoloji” kullanmak zorundadır.

CHP “Demokratik-Laik Cumhuriyet” tanımının içselleştirildiği bir yönetim sistemini yaşama aktarmak iddiasında olan bir siyasi oluşumdur.

Bu ülke “sokakta” bulunmadı.

Bu Cumhuriyet de camii minberindeki fetvalarla inşa edilmedi.

YAŞASIN DEMOKRATİK LAİK CUMHURİYET!