Connect with us

Genel

Cengiz Alp: Ilımlı İslam diyerek gelen siyasi yapı artık son demlerindedir

Published

on

blank

Sarıyer siyasetinin önde gelen, sevilen isimlerinden Doktor Cengiz Alp, gazetemizin sorularını yanıtladı. Alp, iktidarın pandemi sürecinde, özellikle ekonomik ve sosyal anlamda derin yaralar açtığını söyledi.

Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Çetin Ali Aytaç’a konuşan Doktor Cengiz Alp, Türkiye’nin pandemi sürecini ve muhalefetin bu süreçte gerçekleştirdiği refleksi değerlendirdi. İşte Sarıyer siyasetinin önde gelen, sevilen isimlerinden Doktor Cengiz Alp ile gerçekleştirdiğimiz röportaj:

– Türkiye’nin Covid-19 ile mücadele sürecini nasıl değerlendirirsiniz? İktidarın bu süreci iyi yönettiğini söyleyebilir misiniz?

Baştan beri bu süreci şeffaf yönetemediler. Salgının zirve yaptığı birinci ve ikinci dönemlerde ölüm vakalarını, hasta sayılarını gizlediler. Ancak tabip odasının, belediyelerin, mezarlıklar müdürlüğünün sayıları ile karşılaştırınca gerçek durum ortaya çıktı. Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde salgın süreçlerini çok başarılı bir şekilde yürütmüştür. Ama bu salgın sürecini politik tavır, Türkiye dünya lideri, dünyanın önünde gidiyor gibi algı yaratma anlayışıyla yönetmeye çalıştılar; ancak başaramadılar. Çünkü ortada rakamlar var ve herkes çevresinde, ailesinde yaşadıkları çok net bir şekilde gördü. Aşı konusuna da gelince, yeteri kadar tedarik edemediler. Hem Çin aşısı Sinonac ile hem Alman aşısı Biontech ile hem de İngiliz aşısıyla bağlantı kuramadılar. Bu da tabi bilime inanmadıklarından kaynaklanıyor. İlk başlarda sürü bağışıklığı sistemiyle süreci yönetiriz anlayışı hakim olmaya çalıştı. Bunun sebebi de, bilime inanmamalarıdır. İktidar partisinin yapısında da zaten bilim ve bilgiden uzaklaşma, meseleye başka yöntemlerle çözmeye çalışma anlayışı var. Bu siyaset anlayışı da, Türkiye’ye çok ağır bir şekilde mal oldu.

“TOPLUMUN PSİKOLOJİSİ, EKONOMİSİ BOZULDU”

Türkiye içe kapandı. Çok fazla sayıda insanımızı kaybettik. Ayrıca iş yerleri uzun süre kapalı kaldı. Süreç iyi idare edilemediği için ekonomide büyük bir daralma yaşandı. İşsizlik zaten çoktu ve bu süreçte çok daha fazla tırmandı. İktidar tarafından da destek gelmeyince, toplum tüm yapı itibari ile çöktü, diyebiliriz. Bu güne bu şekliyle geldik. Şimdi ise aşı yapmaya başladık. Son dönemde sıkça aşılama yapıyoruz ve bunun olması çok iyi bir şeydir. Ama tabi bu döneme çok büyük hasarlar vererek geldik. Toplumun psikolojisi, ekonomisi bozuldu. Bunu toparlamak uzunca bir zaman alacaktır. İçeriye kapanmış 65 yaş üstü insanlar, okula gidemeyen çocuklar, iş yerine gidemeyen insanlar kendi halinde kaldı ve devlet desteği olamadığı için toplum çaresiz kaldı ve kendi sorunlarını kendi çözmeye çalıştı. Bir kısmı köyüne, bir kısmı yazlığına gitti. Bir kısmı ise evde kaldı. Devlet, toplumun sağlığından ve eğitiminden sorumludur. İkisi de, bu süreçte büyük yara aldı. Gençler bu süreçte eğitimsiz kaldı. Ayrıca okulunu böyle kapatan tek ülke olduk. Çocuklara geç bulaştığını bilmemize rağmen okullarımızı uzun süre kapattık ve çocuklar bu süreçte evde kaldı. Neredeyse toplumun eğitim ve bilgi seviyesinin düşmesi için özel bir çaba sarfedildi. Ne İsveç’te ne Norveçte, hatta Almanya ve İngiltere gibi ülkelerde okulların kapatılmadığını biliyoruz. Böylece toplum psikolojisi yerle bir oldu. Ruhsal açıdan çöküntüye uğramış toplumu tedavi etmek çok daha zordur. Bir doktor olarak gözlemimi belirteyim; bu dönemde anti depresan kullananların sayısı oldukça arttı. Uyku bozuklukları, sıkıntı, stres, gerilim, çok çabuk sinirlenme, tartışmaya girme gibi toplumsal reflekslerle karşı karşıyayız. Bunun da tedavisi zaman alacaktır. Bunun yanında tabi, devletin esnaf kesimine sahip çıkmamasından ötürü iflasların, icra dosyalarının çokça arttığını biliyoruz. Toplumun her bakımdan geriye gittiğini söyleyebiliriz. Yaşanan bu durumlar, siyasi sonuç olarak iktidarın oy kaybına neden olacaktır. Muhalif kanadında oyları artacaktır. Zaten birçok anket firmasının da sonuçları bunu net olarak gösteriyor. Zaten muhalefetin, özellikle bizim CHP’li belediyelerin bu süreci iyi yönettiğini düşünüyorum. Toplumun her kesimine sosyal destek anlamında ulaşmaları, kontak kurmaları bu süreci ne kadar ciddiye aldıklarını göstermektedir. Ulaşılamayan kesimlerle bu süreçte diyalog kurulması çok önemlidir ve bunun zamanla da geliştirileceğine inanıyorum. Bunun yansımaları da, ilk seçimde kendini gösterecektir.

İktidarın koronavirüs sürecinde özellikle ekonomik ve sosyal anlamda açtığı derin yaralar karşısında muhalefetin yeteri kadar tepki gösterdiğini, etkili olduğunu söyleyebilir misiniz?

Bu süreçte yapılan hatalara, yanlışlara basın yeterince yer vermedi, farklı anlattı. Muhalif partilerin sesi, daha önceden ana akım medya dediğimiz kanallarda yeterince duyurulmadı. Muhalif partiler genel olarak sesini daha farklı platformlarda duyurabilirdi. Ama gündemi oluşturma, algı yönetme işi çok başka bir şeydir. Bu da, bilime dayanan bir şeydir. Söylediğiniz şeyin karşılığında alacağınız refleks, bilgiyle ilgili bir şeydir. Bu algı yönetme işini AK Parti bu güne kadar hakikaten iyi yaptı. Peki, karşı hamleleri biz iyi yapabildik mi? Evet, bazı olaylarda iyi yaptık. Mesela bir adalet yürüyüşü gerçekten çok iyi bir hamleydi. Ciddi ses getirdi. Son olarak ise “128 Milyar Dolar nerede” sorusunu afişler asarak Türkiye’nin her bir noktasında sormak da, iyi bir hamle oldu. Türkiye’de uzun süre bu paranın nerede olduğu konusu konuşuldu. Daha sonra ise Sedat Peker videoları üzerinden yeni bir gündem oluştu. Ve bence artık gündem, AK Parti’nin elinden gitti. İmar rantından, yolsuzluktan uzak olan toplumun büyük bir çoğunluğunun, yapılan bu yolsuzluklara karşı tavrını ortaya koymaya başladığını görüyoruz. Siyasette oluşan bu gündemi büyük bir cesaretle sürdürmeye devam edersek, “Temiz eller operasyonu” veya “Temiz eller siyaseti” dediğimiz şeyi muhalif siyasetçiler topluma iyi bir şekilde anlatmaya devam ederse bu işin çözüleceğini, iktidar kanadından başka sebeplerden de ötürü kopan seçmen kitlesini muhalif kanada çekeceğini düşünüyorum. Karamsar değilim. Ilımlı İslam diyerek gelen siyasi yapının artık son demlerinde olduğunu söyleyebiliriz.

“GEÇ ÖĞRENEN BİR TOPLUMUZ”

Ilımlı İslam diyerek siyaset yapan yapının yaşattıklarını Türkiye’nin yaşaması gerekiyordu. Bu sayede gerçek yapısı ortaya çıkmış oldu. Maalesef ki, geç öğrenen bir toplumuz. Bu sebeple, reaksiyonunu da geç veriyor. Cumhuriyet döneminde birikmiş, tortulanmış bazı meseleleri yıllarca belirli kuşaklara aktararak bu günlere geldiler. Ama onların muhalif anlamda söylediklerinin ticari anlama geldiği, siyaseti, dini ticaretin bir parçası olarak kullandıkları ortaya çıktı. Toplum da, bunu yaşayarak gördü. Belki bu süreçte büyük bir zaman kaybettik; ama önümüzdeki yıllarda Türkiye’nin bu süreçten kurtulacağına ve dinin siyasete alet edilme devrinin biteceğine inanıyorum.