Connect with us

Genel

Cengiz Alp: Partinin, kendi çocuklarını asla ihmal etmemesi gerekir

Published

on

blank

97. yılında Cumhuriyet’in değerlerine yeteri kadar sahip çıkıldığını düşünüyor musunuz?

Cumhuriyet ve değerleri deyince aklımıza tabi ki Atatürk geliyor. Cumhuriyet’in diğer bileşenlerinin tümünde Atatürk ve Cumhuriyet vardır. Bu kadar sağlam ve güçlü bir temel atılmış ki, 1950’den beri gelen sağ iktidarların çabalarına rağmen radikal anlamda bir dönüşüm gerçekleştiremediler. Bunun itirafını zaten Sayın Cumhurbaşkanı’da yapıyor. Büyük bir değişim yapamadık demek, aslında Cumhuriyet’in temel değerlerini değiştiremedik, demektir. Onu kastetmektedir. Basın ellerinde, bütün medya kuruluşları ellerinde; ama bu seküler yaşam tarzını değiştiremediklerini itiraf ediyor. Ve bence değiştirmesi de mümkün değildir. Çünkü toplumun büyük bir çoğunluğu Cumhuriyet rejimiyle, sosyal hukuk devletiyle ki, hukuk ne kadar erozyona uğramış olursa olsun yaşam tarzlarından memnunlardır. Türkiye bir Akdeniz ülkesidir. Akdeniz, Ege ve Karadeniz sahillerimiz var. Modern yaşam, hayatımızın bir parçası olmuştur. Bunu zaten seçim sonuçlarından görüyoruz. Toplumun en az yüzde 50’si modern bir yaşamı benimsiyor. Aslında bu rakam daha fazla diyebiliriz. Akdeniz ve Ege sahillerindeki sosyal yaşam canlılığında da bunu gayet görebiliriz. Ben bu eğitimdeki zorlamalara rağmen, sürekli İmam Hatip açılmasına, merdiven altı Kuran kurslarının teşvik edilmesine, tarikatların el altından devlet kadrolarında desteklenmesine rağmen Cumhuriyeti tersine çevirmeye güçlerinin yetmediğini düşünüyorum.

BİZ BU SINAVDAN BAŞARILI ÇIKAMADIK”

Kimsesizlerin kimsesi olan Cumhuriyet, pandemi sürecinde de kimsesizlerin kimsesi olabildi mi?

Maalesef olamadı. Bunun da nedeni, toplumun eğitim ve kültür seviyesiyle ilgilidir. Bildiğiniz üzere Atatürk, Köy Enstitüleri’ni kurmuştu. İlkokulu bitiren çocuklar enstitülere gidiyorlardı. 4-5 yıllık eğitimden sonra öğretmen oluyorlardı. Asgari sağlık eğitimi, tarım eğitimi, marangozluk, müzik dersi verecek kapasitedeki eğitimi alıyorlardı. O dönemdeki çocukların aldığı sağlık eğitimi, inanın bu dönem verilen sağlık eğitimden çok daha iyidir. Bence tam anlamıyla eksik olan şudur; çocuklarımıza yeteri kadar eğitim veremediğimiz gibi, sağlık anlamında da hiç eğitim veremeyişimizdir. Çocuklarımız virüsü, bakteriyi, mikrobu bilmiyor. Nasıl mücadele edileceğini de bilmiyor. Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren onlarca aşı üretmiş, birçok hastalığın kökünü kazımıştık. Böyle bir alt yapımız bulunmaktadır. Ancak bu gün bütün bunları elden çıkardık ve tamamen dışa bağımlı olduk. Hastalıkta tedavi sonuçtur. Bizim, çocuklarımıza vitamini anlatmamız lazım, onların bağışıklık sistemini güçlendirmemiz gerekir. Yiyecek içecek konusunda bilgilendirmemiz gerekir. İşte bunları ana sınıfındayken, ilkokuldayken çocuklarınıza öğretirseniz, pandemi çıktığı zaman korkmanıza gerek kalmaz. Bunu mesela İsveç, Norveç gibi kuzey ülkelerinde görüyoruz. Bakın orada hiçbir yasak olmadı ve Dünya oranlarına bakıldığında ölüm ve hastalık oranlarıda daha az oldu. Çünkü hepsi o bilinç kültürüyle yetişmiştir. Maskeyi nerede nasıl takacağını biliyor. Mesela açık havada kimsenin olmadığı bir yerde maske takmayan bir insana polisin, zabıtanın maske takacaksın baskısını yapması çok abartılı bir iştir. Ama birey nerede nasıl takacağını zaten bilirse, kapalı ortamda maskesini takar. Spor yaptığı zaman ise maskesini çıkartır. Bu bilince sahip olursak eğer, zorlama tedbirlere zaten ihtiyacımız olmaz. Arkadaşım Profesör Temel Yılmaz’ın bir açıklamasında, Çin ve Belçika’da yapılan geniş kapsamlı araştırmada koronavirüsün dokunma yoluyla bulaşmadığını söylediler. İlk çıktığı zamanları hatırlarsak; elbiseden, market ürünlerinden, üstüne dokunmayla geçer gibi söylemlerde bulunuluyordu. Öyle bir şey yok. Sadece konuşma yoluyla ve solunum yoluyla bulaşıyor. Ondan da korunmanın en önemli yolu, maske ve mesafe kurallarına uymaktır. Zaten tüm dünya ciddi bir depresyon yaşadı. Otoriter rejimlerde bu süreci insanlar üzerinde ve istihdam üzerinde uyguladıkları bazı baskılarla lehlerine çevirmeye çalıştılar. Koronanın en önemli sorunlarından biri de, sosyal devletin çalışanlarına maddi anlamda destek çıkamaması olmuştur. Kötü zamanda vatandaşından vergi almaması gerekirdi. Yarın büyük Marmara depremi olduğunda ne yapacağız? Bir pandemiyle baş edemeyen anlayış, depremle nasıl baş edecek… Bu bir sınavdı bence ve biz bu sınavdan başarılı çıkamadık. Ekonomik krizin derinleşmesi de bunun bir örneğidir. Mesela önceden biz gider Bulgaristan’dan ucuz ürün alırdık. Ancak şimdi Bulgarlar Türkiye’ye gelip ucuz ürün almaya başladı. Bu durum bile 20 yılda gelmiş olduğumuz noktanın özetidir.

Z kuşağı ile ilgili neler söylemek istersiniz?

Z kuşağının bugün en önemli avantajı, cep telefonuyla Google üzerinden her bilgiye rahatça ulaşabilmesidir. Bu sayede dünyadan haberdar oluyorlar. Dünyadan haberdar olmaları güzel bir şeydir. Gelişmeleri takip etmeleri güzel bir şey; ama sadece onunla yetinilmez. Çocuk cep telefonuyla gördüğü bir şeye erişemiyor. Çünkü ekonomisi buna müsait değil. Ailesi dar gelirli, okula gidemiyor, çalışamıyor… Cep telefonunda gördüğü hayatların hiçbiri yanında değil. Bu da, bizi yönetenlerin iyi yönetemediğini göstermektedir. Ama şunu da belirtmek gerekir k, Z kuşağı ailelerinden daha bağımsız bir şekilde yetişiyor. Bilgiye daha kolay ulaşabiliyor. Mesela muhafazakar ailenin çocuğuna baktığınızda, ailesinden çok daha farklı bir dünyada yaşadığını görüyorsunuz. Bunlar olumlu yanları tabi. Bizimde çocuklarımızı takip etmemiz gerekiyor. Onlara iyi bir gelecek sunmak için daha fazla mücadele etmemiz gerekiyor. CHP olarak da, duyarlı bir vatandaş olarak da, çocuklarımızın iyi bir eğitim alabilmesi için gereken çabayı sarfetmemiz gerekiyor.

“ÖRGÜTÜMÜZLE GÖNÜL BAĞINI GÜÇLENDİRMEMİZ GEREKİR”

Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhuriyet değerlerine yeteri kadar sahip çıktığını söyleyebilir misiniz?

Cumhuriyet Halk Partisi, medya tarafından yoğun bir saldırı altındadır ve Genel Başkanı üzerinden de şeytanlaştırılmaya çalışılmaktadır. İktidar tarafından da bu durum kısmen başarıyla sonuçlanmıştır. Ama bütün buna rağmen parti Genel Başkanın yapmış olduğu çok önemli bir şey, Millet İttifakı’nın sağlanmasıdır. Ben bunu çok önemli görüyorum. Parti olarak eksik yanlarımız elbette var. Her şeyin çok doğru gittiğini söyleyemem. Ama kurulan ittifak, bizim Ankara ve İstanbul gibi büyükşehirleri almamızı sağladı. Bundan sonra yapmamız gereken de, 2023’teki Cumhurbaşkanlığı seçimleri için bu ittifakı genişletmemiz olacaktır. Bunu yaparken de, parti üyelerimizle duygu ve gönül bağını koparmamamız gerekir. Partimize yıllarca emek veren, gönül veren, bedeller ödeyen parti üyelerimizle, alt kadrolarımızla, sokakta mücadele eden örgütümüzle gönül bağımızı güçlendirmemiz gerekir. Çünkü bu noktada bir zayıflık vardır. Koronavirüs sürecinden önce zaten zayıftı; ama koronavirüsten sonra daha da zayıfladı. Bu ittifakla alınan belediyelerimizle birlikte, “Nasıl olsa bunlar bizim çocuklarımız, bir yere gitmezler” mantığıyla dışarıya doğru bir açılma görüyorum. Bunun dozunun da biraz kaçtığını düşünüyorum. Bu anlamda parti yöneticilerimin köklü partimizin üyeleriyle, alınan belediyelerimiz üzerinden de daha sıkı bir gönül bağı kurması gerektiğini düşünüyorum. Partililerimiz bekledikleri ilgiyi göremedi ve kırgınlıkları bulunmaktadır. Yöneticiler olarak hiçbir şey yapmıyorsak bile, partililerimizin gönlünü almamız gerekir. Ancak böyle olmayınca da, partiden kırgınlıklar nedeniyle ayrılmalar olabilir. Bunu maalesef yerel ölçektede görüyorum. Bir kısım partilimiz başka partilere doğru yönelmeye başlamıştır. Bizim seçim gününü beklememiz gerekir ve parti yöneticilerinin bu konular üzerinde daha derin düşünerek yaşanan oy kaybına çözüm bulmaları gerekir. Biz eğer oy kaybediyorsak, bunun bir gerekçesi vardır. Bizim yüzde 25’imiz nerededir, bunu araştırmamız gerekir. Araştırdıktan sonrada, sorunları ortadan kaldıracak hamleler yapmamız gerekir. İttifak tabi ki çok önemli; ama hep dediğim gibi, ittifak yaparken partinin, kendi çocuklarını asla ihmal etmemesi gerekir. Bu sıkıntıları Sarıyer’de de fazlasıyla görüyorum. Bunu bazı yönetici arkadaşlarıma da iletiyorum. Üyelerimizin bir hal hatrını bile sormak çok kıymetlidir. Kötü günlerinde yanlarında olmamız gerekir. Bu insani bir şeydir. Gerekçe üretmeden bunu yapmamız gerekir.