Connect with us

Genel

Erdal Sarıgöl: Sarıyer’de CHP’nin bir ilçe başkanı olduğunu düşünmüyorum

Published

on

blank

Sarıyer’in önemli siyasetçilerinden Erdal Sarıgöl, gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Çetin Ali Aytaç’ın sorularını yanıtladı. Sarıyer’de CHP’nin bir ilçe başkanı olduğunu düşünmediğini ifade ederekte çarpıcı bir söylemde bulundu. 

CHP’nin Sarıyer’deki önemli siyasetçilerinden Erdal Sarıgöl ile 97. yılını kutlayacağımız Cumhuriyet Bayramı’mız öncesinde Cumhuriyet değerleriyle ilgili çok özel bir röportaj gerçekleştirdik. Sorularımıza çarpıcı yanıtlar veren Sarıgöl, “Sarıyer’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir ilçe başkanı olduğunu düşünmüyorum. Bunu bana düşündürtmüyorlar. Çünkü ben ilçe başkanının bir varlığını göremiyorum. Sarıyer’deki birçok CHP’li de böyle bir varlık göremiyor.” ifadelerini kullanarak çok sert bir eleştiri getirdi.

İşte Erdal Sarıgöl ile gerçekleştirdiğimiz çarpıcı röportajın tamamı:

Cumhuriyet değerlerine sahip çıkıldığını düşünüyor musunuz?

Cumhuriyet’e kurucu değerler mantığında hiçbir şekilde sahip çıkılmadığını görüyoruz. Ama tabi hiçbir şey stabil değil, her şey değişiyor. Üretim ilişkileri, üretim biçimleri değiştikçe demokrasi ve Cumhuriyet anlayışımızda ona göre değişecektir. Ancak temel mantıkta bakıldığında Cumhuriyet’in değerlerine hiçbir kesim tarafından sahip çıkılmamaktadır.

Bugünkü sistemde siyasi partilerin Cumhuriyet’e bağlılığı hakkında neler söylemek istersiniz?

Az önce kimse tarafından sahip çıkılmıyor sözüme siyasi partilerde dahildir. Onlarda Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmıyor. Partili bir Cumhurbaşkanının fotoğrafının meclise asılıyor olması, zaten bunun bir göstergesidir.

“BUGÜNKÜ CHP KENDİNİ GELİŞTİREBİLEN BİR PARTİ DEĞİLDİR”

Bugünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nin Cumhuriyet’in teminatı olduğunu söyleyebilir misiniz?

Bugünkü Cumhuriyet Halk Partisi bir proje üretebilen, kendini yenileyebilen, geliştirebilen bir yönetime sahip değildir. CHP bugünkü haliyle niceliğin niteliği yönettiği bir parti olmuştur. Parmak çoğunluğuyla demokrasi oluyorsa, parmak çoğunluğuyla Cumhuriyet oluyorsa, CHP’de bunun bir örneğidir. Tabi bunlardan bahsederken insanların talep açmasıyla ilgili de bir şeyler söylemek gerekir. Ülkemizde gerek CHP’ye oy verenler, gerek AKP’ye oy verenler, gerek MHP’ye, İYİ Parti’ye oy verenler Cumhuriyet ile ilgili bir talep açıyor mu? Demokrasiyle ilgili bir talep açıyor mu? Parti içi demokrasiyle ilgili bir talep var mı? Olsa bile, parti içi ya da ülkede demokrasi talep edenler örgütlenebiliyor mu? Partide de, ülke genelinde de sayısal çoğunluğu elinde bulunduranlar ülkeyi yönetiyor ve her şeyin sahibi oluyor. Nisbi olarak az olanın temsil edilme şansı yoktur. Her şey çoğunluğun yönetmesi üzerine kuruludur. Dolayısıyla, siyasi partiler kanunu bu manada yenilenmeli ve bunun içinde değişmesi için talep açılmalıdır. Ama Türkiye’de her açılan talep, var olanı da kaybetmek anlamına geliyor. İnsanlarda bundan korkuyor ve her türlü değişimden kaçıp eskiden yaşadıklarını kurtarmaya çalışıyorlar. CHP, öncelik olarak kendisini parti içi demokrasi anlayışında yenilemeli ki, “Ülkeye ben demokrasiyi getireceğim. Ben Cumhuriyet ve Atatürk ilkelerine bağlıyım. Parti içinde de bunu yapıyorum. Ve ülkede de bunu yapacağım.” diyebilmelidir.

“İLÇE BAŞKANININ BİR VARLIĞINI GÖREMİYORUM”

Sarıyer’de Atatürk’e, Cumhuriyet’e bağlılık anlamında siyasi olarak geleceğe yönelik kalıcı bir yatırım çalışması olduğunu düşünüyor musunuz?

İlçe siyasetini ve ilçe başkanını katarsak, Sarıyer’de Cumhuriyet Halk Partisi’nin bir ilçe başkanı olduğunu düşünmüyorum. Bunu bana düşündürtmüyorlar. Çünkü ben ilçe başkanının bir varlığını göremiyorum. Sarıyer’deki birçok CHP’li de böyle bir varlık göremiyor. Bireysel olarak CHP’de siyaset yapan herkesin Atatürk’e, Cumhuriyet’e olan bağlılığını biliyorum. Burada bir sorun olduğunu sanmıyorum. Ama esas olarak sorun bireysel bağlılıkta değildir. Ne yazık ki, örgütsel bir bağlılık yoktur. Cumhuriyet değerlerine bağlı olmak sloganist bir mantık değildir. Bayrağınızı açtınız zaman bu sizi ne milliyetçi yapar, ne de bu ülkenin değerlerine bağlı yapar. O açtığınız bayrağa, temsil ettiğiniz değerlere inanıyorsanız, onunla ilgili bir mücadele veriyorsanız bu sizi Cumhuriyetçi yapar. Bu yüzden örgütlülük anlamında çok sorun vardır.

Atatürk’ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti size ne ifade ediyor?

İlk önce, emperyalizme karşı mücadeleyi anlatıyor. Ardından, moderniteyi anlatıyor. Feodalizmden, vahşi kapitalizmden kurtulup, fabrikalaşmayı, Anadolu’nun her yerinde fabrikalar açmayı, eğitimi anlatıyor. Yani geleceği çağdaş bir yaşam biçimiyle kurgulamayı anlatıyor. İnsanların insanca yaşayabileceği bir düzeni kurmaya çalışmayı, milli mücadeleyi, bu milli mücadele içerisinde başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğindeki tüm kahramanlarımızı anlatıyor.

Kemalist bir düşünce yapısıyla tam bağımsızlığını ilan ederek kurulan Cumhuriyet, sizce bugün de tam bağımsız bir devlet mi?

Kemalizm bir olgudur. Mustafa Kemal Atatürk, milli mücadelenin bir önderi olarak ortaya çıktığı için buna Kemalizm demişlerdir. Kalpaklı mıdır, evet. Mustafa Kemal Atatürk bir Osmanlı aydınıdır. Bir Osmanlı paşasıdır. Osmanlı’nın askeri eğitimini almış çok değerli bir komutanıdır. Bu güne kadar dünyanın yetiştirdiği en büyük dehalardan biridir. Bizde bu manada çok şanslıyız. Bu olguyu, yani onun önderliğindeki milli mücadele olgusunu sadece sonuna “izim” ekleyerek bir ideoloji gibi Kemalizm diyerek ifade etmek haksızlık olur. Mustafa Kemal Atatürk’e de haksızlık olur, bu ulusa da haksızlık olur. Osmanlı zamanında geri bırakılmış, yoksul bırakılmış, eğitimsiz bırakılmış bu millete de haksızlık olur. Bu millet o mücadeleden çıkıp yeniden bir devlet kurmaya, üstelik Anadolu’ya geldiği günden itibaren tek adam tarafından yönetilen bir padişahlık sisteminden sonra Cumhuriyet’in kurulmasıyla halkın kendi kendini temsilcileri vasıtasıyla yönettiği bir devlet yönetimine geçiyor olması, başlı başına büyük bir gelişmedir. Alışık olunmayan bir şeydir. Tek adam yönetimlerinin sıkıntısı her şey iyi giderken iyi adam olan tek adama, kötü giderken de yine kötü olan tek adama yazar. Burjuva demokrasilerinde parlementer sistemle yönetilirken kötü gidişat olduğunda sistem değişmez; ama yöneticiler değişir. Sistem kaldığı yerden devam eder. Bugün ülkemizde süren temel sıkıntı, yine tek adama bağlı olmak olabilir. Bu da, bu dönemin sonu olabilir. Kötü gidişat tek kişiye bağlanabilir. Burjuva demokrasilerinde parlementer sistem kötü dönemde kendisini tedavi eder. Ancak tek adam sisteminde kendisini tedavi edemez. Türkiye’nin de kurtuluşu, bu yapılardan herhangi birine bağlı kalmak değildir. Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi, o medeniyet seviyesinin ötesine geçerek, kendi medeniyet seviyemizi kendimizin yarattığı bir süreci oluşturmalıyız. CHP gibi sosyal demokrat partiler ya da onun solunda olan yapılarda bu sürece önderlik etmelidir. Çünkü muhafazakar partiler bu duruma uygun değildir. Onlar sadece muhafaza etmeye odaklıdır. Değiştirecek, dönüştürecek olan yapılar; sosyal demokrat, devrimci yapılardır. Ülkeyi geliştirecek, geleceğe hazırlayacak, geleceği bu ülkede kuracak olan yapılarda bunlardır.

“MOTOR ÜRETEMİYORSANIZ DIŞARIYA BAĞIMLISINIZ DEMEKTİR”

Tam bağımsızlığa gelince ise tam bağımsızlığın yolu Mustafa Kemal Atatürk’ün devrimlerinden ve de yaptıklarından geçer. Motor üretemiyorsanız, dışarıya bağımlısınız demektir. Eğer siz tarım yaparken tohumunuzu dışardan getiriyorsanız, tam bağımsız ya da milli falan olamazsınız. Kendi motorunuzu üretemiyorsanız, milli aracınız olamaz.

“ÜRETEN BİR ÜLKE TAM BAĞIMSIZ OLABİLİR”

Aile kutsaldır. Her insan ailesini korur. Ailesinin daha iyi koşullarda yaşaması için çalışır. Ülkemizde bizim ailemizdir, yuvamızdır. Bu yurtta yaşayan herkes bizim aile ferdimizdir. Bütün yurttaşlarımızın daha iyi koşullarda yaşaması için ülkeyi yöneten, ya da yönetmeye talip olanlarında bu koşulları sağlaması asli görevidir. Bir baba ailesinin geçimiyle uğraşırken, bu ülkeyi yönetmeye talip olanlar artık aile kısmını bırakmalıdır. Onun ailesi bütün ülkesidir. Bütün ülkenin daha iyi koşullarda yaşaması için çalışmalıdır. İşte tam bağımsızlık dediğimiz şey budur. Üreten bir ülke tam bağımsız olabilir. O yüzden bu ülkeyi yönetenlerin öncelikle teknoloji üreten, bilim üreten, eğitimli insan üreten bir ülke oluşması için çaba sarfetmesi gerekir. Bu vizyonda yöneticilerimizin olması lazım. İnsanlarımızda oy verirken bu niteliğe oy veriyor olması gerekir. Yoksa ayrılıklar üzerinden, farklılıklarımız üzerinden siyaset yapan, bu siyaseti kurgulayan ve geliştiren hiçbir parti bu ülkenin tam bağımsızlığı için hiçbir şey üretemez. Ayrılıklarımız yerine ortak noktalarımız üzerinden değer üreten, onu söyleyen siyasi yapılar bu ülkenin tam bağımsızlığını gerçekleştirebilir. Oy verenlerimiz de, Türkiye’nin geleceği adına buralara oy vermelidir.

1 Comment

1 Comment

  1. Laz uşağı

    26 Ekim 2020 at 22:40

    Hem ilçe kongresinde aday olmayıp, eleştirdiğiniz yönetimin önünü açacaksınız, hem de Atatürk’çülükten bahsedeceksiniz. Atatürkçü düşünce, aynı zamanda cesaretin sembolüdür. Ya istiklal ya ölüm’dür. Elmadağ’da son kurşunum kalana kadar savaşırım diyen düşüncedir Atatürkçülük… Hiçbir şey yapmaycaksınız, sonra da eleştireceksiniz. Fakat geç kalınmış değil, kongre de aday olun sizi seçelim, yine de bir şansı hak ediyorsunuz.

Bir Cevap Yazın