Connect with us

Siyaset

Cengiz Alp: “Partiler Kadrolarıyla Ayakta Durur”

Published

on

blank

Gazetemizin Genel Yayın Yönetmeni Çetin Ali Aytaç’a özel açıklamalarda bulunan Sarıyer’in duayen siyasetçilerinden Doktor Cengiz Alp, “Parti üyelerinize güvenmiyorsanız, seçmeninize nasıl güveneceksiniz! Bu çok önemli bir soru ve sorundur. Buna, parti yöneticilerinin cevap vermesi gerekmektedir.” diye konuştu.

İşte Cengiz Alp ile gerçekleştirdiğimiz çok özel röportajın tamamı:

Sarıyer’de ve İstanbul’da CHP’nin meclis üyesi listelerini nasıl görüyorsunuz?

Sadece Sarıyer’i ve İstanbul’u değil, tüm Türkiye’yi değerlendirmemiz gerekiyor. Çünkü partimiz, meclis üyeliği listelerini belirlerken objektif davranmadı. Yani Ankara’dan, Türkiye’nin en küçük ilçesine kadar olan her yerde meclis üyelerini Ankara belirledi. Halbuki bu, yerel seçimlerdir. Adı üstünde yereldir. Bu listeleri, yerelde siyaset yapacak kişileri, o bölgede bulunan, siyaset yapan parti üyeleri belirlemelidir. Çünkü yerelde en iyi yönetimi onlar belirleyebilir. Daha önce Türkiye’de ve Dünya’da yerel yönetimlere sosyal demokrat partiler çokça önem veriyorlardı. Yerel yönetimlerde, yerinden yönetim mantığına çokça önem veriyorduk. İktidara giden yolun en önemli taşlarıdır yerel yönetimler… Bu açıdan, siyaseti tabana indirmemiz gerekir. Merkezi otoriter yapı anlayışından uzak durmak ve yetkiyi yerel seçimlerde parti üyelerine vermek gerekir. Bu dönemde bunların sözünün verilmesine rağmen üyelerin gardı tamamen düşürülmüştür. Parti üyelerinin beklentileri hiçe sayılmıştır. Önce ön seçim vaadi verildi; ama yapılmadı. Sonra temayül yapılacağı söylendi; ancak ondan da vazgeçildi. Ve örgütü merkez yoklamasına razı etmeye çalıştılar. Gerçi kimsenin razı olduğu da yoktur. Yine de bizim parti üyelerimiz sağ duyuludur ve seçime giderken partisini asla zor duruma sokmaz. Üyelerimiz, sistemin değiştiği, laikliğin tartışıldığı bu ortamda, parti içinde yaşanan bu durumları seçim sonrasında tartışacaktır. Çünkü partisinin zarar görmesini istemezler. Tekrar tekrar söylüyorum; parti üyelerine bu yapılanlar asla layık görülmemelidir.

“PARTİMİZİ ÜYELERİ AYAKTA TUTMAKTADIR”

Bu partiyi ayakta tutan, üyelerdir. İlçe başkanından genel başkanına kadar hepsini bu üyeler seçmektedir. CHP üyeleri, tüm risklere rağmen, tehditlere rağmen partisi için çalışmakta, toplantılara katılmakta, birçok görevi kaçınmadan yapmaktadır. Sade üyesinden, iş dünyasına toplamda Türkiye genelinde 1 Milyon üyesi olan bir partiyiz. Hepimiz bu riski göze alırken, genel merkezinde ona göre davranması ve üyelerin sesine kulak vermesi gerekmektedir. Parti üyelerine herkesin güven duyması gerekir. Eğer size gönülden bağlı olan parti üyelerinize güvenmiyorsanız, seçmeninize nasıl güveneceksiniz! Bu çok önemli bir soru ve sorundur. Buna, parti yöneticilerinin cevap vermesi gerekmektedir.

CHP’de Türkiye ve İstanbul genelinde gençlik ve cinsiyet kotasına uyulmadı. Bununla ilgili neler söylemek istersiniz?

Gençlik ve cinsiyet kotasına uyulmadığı gibi, liyakata da uyulmadı. 70’li yıllardan bu yana CHP’li de bir ailenin ferdi olarak, uzun yıllar siyasetin içindeyim ve ilk kez CHP’de meclis üyeliği listelerinde liyakata uyulmadığına şahit oluyorum. Sosyal medyayı ve sokağı yakından takip eden biri olarak söylüyorum; merkez yürütmedeki arkadaşlarımızın çoğu sosyal demokrat harekete nasıl ivme kazandırılır, Türkiye’ye ve insanlığa ne verebilir, partiyi nasıl iktidara getirir anlayışından ziyade, akrabamı, şoförümü, terzimi, personelimi nasıl meclis üyesi yaparım anlayışının peşinden gitmişlerdir. Ve oturdukları koltukları maalesef bunun için kullanmışlardır. Tabi ki, hepsini kastetmiyorum; ama büyük bir çoğunluğu böyle davranmıştır. Kendi ilçesinde dahi hiçbir özelliği olmayan insanları başka ilçelere kaydırarak meclis üyesi yapmışlardır. Herkes elindeki gücü maksimum düzeyde kişisel çıkarları için kullanmıştır. Bu davranışlar, Cumhuriyet Halk Partisi’ne ve sosyal demokrat harekete yakışmamaktadır. Bu düzenin, bu anlayışın süratle yıkılması gerekir. Bunun tartışmasını da elbette yapacağız. Ancak bu tartışmayı yapmamız, önümüzdeki seçimler için partimize çalışmamıza engel olamaz. Eleştirilerimizi yapsak da, partimize seçimi kazandırmamız için elimizden gelenin en iyisini de yapacağız.

“PARTİ DEĞİŞTİRMEYİ DOĞRU BULMUYORUM”

Partinin dışındaki arayışlara geçmeyi de doğru bulmuyorum. Geçmişten bugüne hem tecrübeli, hem de bazı hatalardan ders çıkartan biri olarak söylüyorum; DSP hareketine katılmayı, parti değiştirmeyi doğru bulmuyorum. Herkes partisinde kalmalı ve partisine sahip çıkmalıdır. Merkez yoklamasını da kabul ettiysen, sonuçlarına katlanacaksın. “Ben küstüm, gidiyorum” diye bir anlayış olamaz. Eleştirilerimizi de, partimize katkı sunacak bir şekilde yapmalıyız. Seçimden önce gidenlere, yani ön seçim yapılmadı diye tavır alanlara bir nebze hak verilebilir; ama merkez yoklamasını kabul ettikten sonra “Aday yapılmadım” diyerek partiyi terk etmek, doğru bir davranış değildir. Hatayı bazen kendimizde de aramalıyız. Tabi ki gönlümüzden geçen, listelerde hakeden kişilerin yer almasıdır. Ancak liyakata uygun davranılmadıysa bile, bu parti hepimizindir, her zaman sahip çıkmamız gerekir. Mevcut parti yöneticileri, bugünkü basit ve hatalı davranışlarının partiye hiçbir şey getirmediğini elbette görecek ve farkına varacaklardır. Onlara bunları hatırlatacağız. Oturduğunuz koltukları, akrabalarınızı bir yerlere getirmek için kullanamazsınız. İnönü dönemlerinden, Ecevit dönemlerinden gelmiş, o dönemlerdeki sosyal belediyeciliği iyi bilen biri olarak, bu davranışların çok alçaltıcı ve uygun olmayan davranışlar olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu yapılanlarla 4 sene sonra yapılacak olan genel seçime nasıl hazırlanacağız. Bu kadar küskün, bu kadar kızgın yaratılmış. Elimizde medya ve sermaye gücümüzde yok. Bizim en büyük gücümüz, üye gücümüzdür. Üyelerimizin, özellikle aktif üyelerimizin kalbini ve gönlünü kazanmak, moralini yüksek tutmak zorundayız. Bu üyelerin moralini bozmaya kimsenin hakkı yoktur.

31 Mart’tan sonra CHP’de kongre takvimi süreci başlayacaktır. İddiaya göre, CHP’de meclis üyelikleri ve belediye başkan adaylıklarının kongre hesabına göre belirlendiği söyleniyor. Bu iddialara katılıyor musunuz?

Buna şöyle katılıyorum: Milletvekili seçimlerinde de aynı yöntem uygulandığı için, devamında buna katılıyorum; fakat şöyle söyleyebilirim ki, siyasal beklenti mücadelesiyle parti içerisinde bir ekip mücadelesi olabilir; ama eğer bunun dışında ekonomik bir rant ilişkisi varsa, o çok daha tehlikelidir. Var demiyorum; ama toplumda ve partililerde böyle bir algı oluşmuşsa, özellikle elimizde olan ve rantın yüksek olduğu ilçelerde benim doktorum, benim akrabam, benim şoförüm meclis üyesi olsun dersen, bu durum ahlaka uygun olmaz. Sosyal demokrasi anlayışından uzak bir durum olur. Bunu toplum unutur diye de asla düşünmeyin. Seçmenler bunu asla unutmaz ve bu durumu cezalandırır. Yani toplum artık belediyelerin rant kapısı değil, tamamen hizmet kapısı olmasını istiyor. Bizim belediyecilik anlayışımızı yeniden 80 öncesine, halka hizmet veren o sosyal demokrat belediyecilik anlayışına sokmamız gerekmektedir. Ancak bu dönemde bundan fazlasıyla uzak olduğumu, söylemlerin sadece lafta kaldığını görüyorum. Bugünkü anlayışın yıkılması lazım. Yoksa, solun çizgisinden iyice uzaklaşan, muhafazakar eksende olan partilerin çizgisine doğru gelen bir parti olacağız. Bu durumda bize hiçbir şey kazandırmaz. Bizi biz yapan değerlerden uzaklaşmamıza neden olur.

“ÜYELERİMİZİN SAĞDUYUSUNA GÜVENİYORUM”

Tanzim satış çadırlarının olduğu, ekonomik krizin iyice arttığı bu dönemde CHP, AKP’ye karşı olası bir yenilgi alırsa, 31 Mart seçimlerinden hemen sonra olağanüstü bir kurultayın gündeme geleceğini söyleyebilir misiniz?

Elbette olabilir. Bu durum, seçim sonuçlarına göre değerlendirilecektir. Benim dileğim öncelikle, büyükşehirleri kazanmaktır. Ankara, İstanbul, Antalya, Mersin, Adana gibi yerleri kazanmamız gerekiyor. Bir hesaplaşma içinde değiliz. Partimizin üyelerinin sağduyusuna güveniyorum. Kim ne yaparsa yapsın, AKP’nin laiklik karşıtı politikalarına karşı seçmenimiz ve de parti üyelerimiz bir refleks gösterecektir. Solda, sağ düşüncede, muhafazakar yapıda olan birçok kitlenin AKP’nin karşısında olacağını görüyorum ve buradan çıkacak başarılı sonuç, seçmen kitlelerin başarısından kaynaklanacaktır. Bizlerde bunu seçim sonrasında değerlendireceğiz. Ve yol haritamızı da ona göre belirleyeceğiz.

Sarıyer’de ve İstanbul’da seçim tablosunu nasıl görüyorsunuz? 

Tanzim satış çadırlarının seçim sonuçlarını değiştireceğine inanmıyorum. Tanzim satış çadırlarının bizim belediyelerce başlatılmasını isterdim. Mersin ve Antalya’da birçok belediyemiz bulunmaktadır. Oradaki belediyelerle anlaşıp, buraya sebze ve meyveleri yığmış olsaydık, durum çok daha farklı olurdu. Bunu, bizim belediyelerimizin iki ay öncesinden başlatması gerekirdi. Bunun tarihte öncülüğünü biz yapmıştık. Ancak ne yazık ki bu durum, siyaseti okuyamamanın sonucudur. Bu bir mazeret değil, eksikliktir. Bunun öncüsü olsaydık, AKP bizi takip eder konuma düşecekti.

Seçimlerde son güne yaklaştıkça, muhalefet algısının yükseleceğini düşünüyorum. Ve kamuoyundaki bu tartışmaların AKP karşıtlığı ve laik, anti laik karşıtlığı üzerinden devam edeceğini görüyorum. Bu tabloyla büyükşehirlerin CHP’ye geçeceğini tahmin ediyorum. İstanbul ve Ankara’nın yanı sıra, Ege ve Akdeniz sahillerindeki bütün belediyeler bizim olacaktır. Gecekondulaşmanın yıkıldığı, kentsel dönüşümle beraber site uygulamasına geçilen, modern yaşamın olduğu bütün kentlerde seçimleri kazanacağımıza inanıyorum.

Sarıyer’de ise yaşanan tartışmaların partiye bir ivme kaybettireceğini, seçim sonuçlarına etkisi olacağını düşünmüyorum. Sarıyer’de seçimi farklı bir sonuçla alacağımızı düşünüyorum. Seçimi, belediye başkanlığı ve meclis üyeliği seçimi olarak ayırmamamız gerekiyor. Bizim aslında tek derdimiz, partimizin daha da güçlenmesidir. Biz bugün Türkiye’nin bütün büyükşehirlerini alalım, yarın Türkiye’de kamuoyunun karşısına güven veren kadrolarla çıkalım. Ancak biz rant peşinde koşan belediyecilik anlayışına teslim olursak, gelecekteki ümidimizi, iktidar olma şansımızı kaybederiz.

“BELEDİYE BAŞKANLARININ İKTİDARDAN ÇEŞİTLİ NEDENLERDEN DOLAYI KORKUYOR OLMASI, KADROLAŞMA SORUNUN İÇİNDEKİ EN BÜYÜK ENGELDİR”

Ben bunu Cengiz Alp olarak söylüyorum; geleceğimizi ipotek altına almayalım. Eleştirilerimin nedeni budur. Bir seçim önemli değildir. Kazansanda, kaybetsende siyasette yol uzun, bir şey olmaz. Ancak iyi ve güven veren kadrolarla bir Eskişehir gibi, Seferihisar gibi, Nilüfer Belediyesi gibi topluma iz bırakmış Dalokayları, İsvanları, Kotilleri hatırlatan bir belediyecilik anlayışıyla hareket edelim. Partimin tabanından yetişmiş, nitelikli kişilerle yol alınmasını isterdim. Partimizin ne yazık ki en büyük sorunlarından biri, belediyelerimizin kadro üretememesidir.

Başka partilere ve iktidara şirin görüneyim diye dışardan partimize alınan kişiler, partimizi sosyal demokrat anlayıştan ve kadrolardan uzak tutmaktadır. Belediye başkanlarının iktidardan çeşitli nedenlerden dolayı korkuyor olması, kadrolaşma sorununun içindeki en büyük engeldir. Partiler, kadrolarıyla ayakta durur.

Click to comment

Bir Cevap Yazın