Siyaset
CHP Sarıyer Belediye Meclis Üyesi Aday Adayı Naci Günday’dan Şok Açıklamalar
Published
6 yıl agoon
AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından açıklanan AK Parti Sarıyer Belediye Başkanı adayı Salih Bayraktar’ı destekleyen afişler, Sarıyer İlçesinde görünür yerlerde asılmaya başlandı. Söz konusu afişlerde “Sarıyer’in kurtuluşunun Salih Bayraktar’da” olduğu özellikle ifade edilmesi üzerine, CHP’de Belediye Meclisi Üyesi Aday Adayı olan Naci Günday gazetemize özel açıklamalarda bulundu.
Günday yaptığı açıklamada;
“Afişlerde belirgin olarak bir “kurtarıcı” algısı yaratılmak istenmektedir ve Sarıyer’imizin “kurtulmayı” bekleyen bir “düşkün” olduğu imajı yaratılmaya çalıştıkları gözlenmektedir. Sarıyer’in mesihe, kurtarıcıya gereksinimi yoktur!” dedi.
“AKP’nin on altı yılı aşan bir zamanda ülkeyi yönettiklerini, yirmi beş yıldan bu yana da İstanbul’un ana kant belediye yönetiminde olduklarını” vurgulayan Günday;
“AKP yönetim anlayışının geride bıraktığımız zamanda yaptıkları, gelecekte yapacaklarının ipuçlarıdır” açıklamasında bulundu.
SORUNUMUZ KİŞİLERLE DEĞİL!
“Salih Bayraktar’ı kişisel olarak tanımıyorum. İyi niyetli bir siyasetçi olduğundan da kuşkum olamaz” ifadesinde bulunan Naci Günday sözlerine şöyle devam etti:
“Burada kişileri tartışmıyoruz, ancak kurumsal olarak savundukları ideolojiyi, topluma sundukları çözümleri ve öteden beri yapageldiklerini sorguluyoruz. Adalet ve kalkınma Partisi; ortaçağ değerleri arasına sıkışmış ve dinimiz İslam’ı gündelik yaşamımızda erozyona uğratmayı ilke edinmiş, yirmi birinci yüzyılda karşılığı olmayan bir partidir. Geçici olarak “erk”i elinde bulunduruyor olabilir ancak; bilimsel aklın ürettiği gelecek uygarlığında yeri ve karşılığı yoktur.
Şimdilerde “kurtarıcı” pozunda Sarıyer’e müjdeli afişlerle açıklama yapanların şu an ülkemize ve kentimiz İstanbul’a yaşattıklarına, yaptıklarına kısaca bakalım.
Bu siyasi ekibin ülkemizin kaynaklarını nasıl talan ettikleri ve ülke geleceğine ne tür zarar verdiklerini artık sağır sultan bile duymuştur. “Yap İşlet Devret” ya da “Kamu Özel İşbirliği” adı altında gelecek yıllarımızı ve kuşaklarımızı nasıl ipotek altına aldıkları ve çocuklarımızı bile borçlandırdıkları, artık bilinen bir gerçektir.
Size köprü yaptık deyip “yandaş müteahhitlere” geçmeyen araç bedelini, yandaş müteahhitlere hastane yaptırıp size şehir hastanesi yaptık deyip devlet hazinesini borçlandırıp hasta garantisi veren merkezi yönetimin Sarıyer’deki izdüşümü olan anlayışın SARIYER’imize sunacakları bir hizmetleri olamaz.
CHP VE KAMUSAL ÇÖZÜMLER
İstanbul metrosu Sayın Nurettin Sözen’in tasarımıdır. Istranca Dağları suyunu İstanbul’a getirilme projesi yine sayın Sözen’in projesidir. Emeğe saygı düsturundan yola çıkarak çalışanların grev hakkı olması gerektiğini savunan yine Sayın Sözen’dir. Ama Taşeronlaştırma, kölelik işçi – işveren ilişkisi AKP’nin icadıdır. Bunları unutmadık.
Ankara kentinde metroyu Sayın Murat Karayalçın tasarlamıştır. Kentsel dönüşümün izlerini arayacaksak Ankara’da “Portakal Çiçeği Vadisi” projesi ile Murat Karayalçın dönemi belediyecilik uygulamalarına bakmakta yarar vardır. Toplu taşımacılıkta “tercihli yol” uygulaması İstanbul’da Sayın Nurettin Sözen döneminde ilk uygulanmıştır.
CHP toplumsal fayda sağlayan projeleri ile tarih sahnesinde yer almıştır. Söz gelimi; tüketicinin doğrudan üreticiden uygun fiyatla ürün almasının kapısını aralayan TANZİM SATIŞ mağazalarının ve tüketicilerin örgütlenmesi CHP’nin bir çözümüdür. Bu mağazalarda ülkemiz üreticisinin ürettiği ürünler ilk elden tüketicisi ile buluşuyordu.
Oysa yandaş marketlere Uruguay’dan ithal et dağıtımı ise AKP’nin icadıdır.
Sahi, tüm yaylalarımız boş dururken hayvan üreticimiz neden et üretiminden vazgeçti ki? Bunların bir açıklaması olmalı…
Diyarbakır’ın karpuzu, Anamur’un muzu, Çorum’un leblebisi, Adapazarı’n patatesi, Rize’nin çayı neden sırra kadem bastı ki? Kuş gribi palavrası adı altında ülkemizdeki tüm kümes hayvanlarımızı bizlere neden katlettiler ki? Hatırlayın bu ülkede bir Maliye Bakanı vardı; Kemal Unakıtan… Kuş gribi palavrası sonrasında yurtdışından “likit yumurta” ithalatı yapmıştı. Unuttuk mu onları?
“SALİH BAYRAKTAR DERSİNİ ÇALIŞMAMIŞ”
Yönetimde bulundukları on altı yıl boyunca Cumhuriyet kurucularını ve Cumhuriyet yönetimini eleştiren, hakaret eden bu siyasi kadro, halkımızın dişinden tırnağından artırdıkları ile dikilen tüm dikili taşları, gözlerini kırpmadan kendi yandaşlarına “özelleştirme” adı altında yağmalatmışlardır.
Anımsamakta yarar var; Bu “kurtarıcı” siyasi kadro tarafından;
* 21 Adet Elektrik Dağıtım Şirketimiz satıldı
* TEDAŞ’ın yüzlerce taşınmazı, Beykoz’un iskele ve rıhtımı, Galata’nın limanı,
* Termik Santrallerimiz,
* PETKİM’imimiz,
* 83 Adet Elektrik Santralimiz,
* 37 Maden Sahamız,
* 4000 adet taşınmazımız
* 6 adet Sigara fabrikamız,
* 14 Adet Şeker fabrikamız,
* Dünyaca ünlü Rafinerimiz… SATILDI.
* 1934 yılında temeli atılan Kâğıt fabrikamız
* 1936 yılında kurulan SEKA’mız ve SEKA’nın kurduğu fabrikalarımız satıldı.
Sarıyer’e “kurtarıcı” olarak gelmeyi düşünen siyasi kadronun Cumhuriyetin bu “dikili taşlarını” yağmalatmasının sonucunda, ülkemiz samandan, buğdaya, kırmızı etten mercimeğe, kâğıttan ampule, pamuktan üzüme ve her tür tohuma… Yani kısacası aklımıza gelen ne varsa yaşamsal anlamda gerekli olan ve geçmişte bizim ürettiğimiz her tür gıda ve gereci yurdumuz dışından alma yoluna gitmedik mi?
Kokladığımız çiçeğin tohumundan, kaşıkladığımız pilavın pirincine kadar… Tümü de yurt dışından gelmiyor mu? Daha düne kadar bunları biz üretmiyor muyduk? Bu on altı yılda bu siyasi kadro yüzünden sözünü ettiğim bu ürünleri üretenler, şimdilerde metropollerin kıyı mahallelerinde vasıfsız eleman olarak iki göz gecekondu evlerde ömür tüketmiyorlar mı?
Bu siyasi kadro; Cumhuriyetimizin “genetik kodlarını” değiştirmeyi zorlamaktadır. Zarar verdikleri açıktır ancak başaramayacaklardır. Eleştirel aklın ışığı yerküreyi her daim aydınlatmıştır, aydınlatacaktır.
BÜYÜKŞEHİR ZORBALIĞI
Sarıyer’imizde bir balık halimiz vardı. Büyükşehir belediyesi tarafından yıkıldı. Yıllardır hem İstanbul halkı ve hem de Sarıyerliler olarak biz ucuz ve sağlıklı balık tüketemiyoruz. Yıllardır BÜYÜKŞEHİR belediyesinin engellemesi nedeni ile İstanbul balık üretiminin %38’ni karşılayan balıkçılarımız sıkıntı yaşamaktadırlar.
Sarıyer bir balık üretim merkezi olmasına karşın balıkçılarımız balıklarını “el arabası” ile mahalle aralarında tüketicileri ile buluşturuyorlar. İlçe Belediyemizin çözüm önerilerini dinlemeyen, çözüme ortak olmaya yanaşmayan BÜYÜKŞEHİR Belediyesi, bugün karşımıza bir “kurtarıcı” mı çıkarıyor… Buna sadece gülünür. Çayırbaşı’ndan Sarıyer merkeze kadar olan sahil bandından “korkuluk” olmadığı için düşüp yaşamını yitiren onlarca Sarıyerlimizin ölümü karşısında kılını bile kıpırdatmayan, bu duruma çözüm üretmek isteyen İlçe Belediyesine engel çıkartan Büyükşehir Belediyesi’nin siyasi anlayışının uzantısı olan bakış mı Sarıyer’de “kurtarıcı olacak? Bu trajikomik duruma yanıt; Kurtuluş Savaşı kahramanlarından İsmet İnönü’nün veciz ifadesi ile yanıt verilir; “HADİ CANIM SEN DE!”
SARIYER’İ YAĞMALATMAYACAĞIZ
Sarıyer’de elimizde avuç içi kadar ormanımız kaldı. Ormanımızın bağrını bir hançer yarası gibi kesip attıkları üçüncü köprü garabeti sonucunda geriye kalan üç beş kestane ağacımızın, tarihi ormanımızın boynu bükük ağacını bu siyasi anlayışa kurban vermeyeceğiz!
Sarıyer “taşra esnafı” zihniyeti ile yönetilemeyecek denli gelişkindir.
Burası İstanbul’umuzun Kuzey kapısıdır. Fırtınalara, tufanlara jilet keskinliğinde poyraz rüzgârına alışkındır.
Balıkçımızın soğuktan morarmış elleri, Gümüşdereli köylümüzün toprakla hemhal olmuş nasırlı elleri bir kez daha su ve toprakla buluşacaktır… Bundan hiç kuşku duymuyoruz.
Ellerimiz su ve toprak ile buluştuğunda doğrulmayı, yüzümüzü doğan güneşe çevirmeyi ve bir kez daha VİRA BİSMİLLAH demeyi biliriz…”