Connect with us

Siyaset

SÜLEYMAN İNCE’DEN AÇIK MESAJ

Published

on

blank

Herkesi Hasan Saim Öztürk’e desteğe davet ediyorum…

Şimdi; her insan kendi şeytanı ile doğar. Dönüp kendisine bakmasını bilen, en büyük iyiliği kendisine etmiş olur…

İnsanlara zulmetmez, haset etmez, hırsızlık, düşmanlık etmez, kimsenin hakkına, hukukuna, namusuna tecavüz etmez ve dahi bunları yapanlara karşı sessiz kalmaz isen, soluduğun her nefesin hakkını verirsin…

Bu kadar hırslı olmak iyi değildir. İnsana hata yaptırır, kirli ittifaklara sokar, ihanete sebebiyet verir…

İlk olarak ”ben”; Saim Öztürk gibi bir insan ile yan yana durduğum için mutluyum… Hiçbir talebim yoktur, yerer seçim hesabım veya derece prim derdimde yoktur. Meselem doğru bildiğim tarz ve şekilde yaşama devam edip Mustafa Kemal’in yolunda hayatımı sonlandırmaktır.

Biz; bir mücadelenin içindeyiz ama kaybetmeyeceğimiz bir mücadelenin içindeyiz. Çünkü hayalperest değiliz ve hiçbir zaman olmadık… Bu mücadele şahıslar üstü ve bu mücadelede; her mücadelenin içinde olan mecburiyet var, acziyet var, zaruret var. Gaflet var, dalalet var, ihanet var, vefa var, bedel var. Bir bir mücadelede ne varsa var ve bu yoldur, gelip geçeni çoktur. Mücadeleden yan çizenlerin bahaneleri her zaman vardır. Bizler tohum atıyoruz, bitmezse toprak utansın…

Şimdi; yumruk atan, yumruk yemeyi göze almış demektir. Böyle bir şeyi göze alamıyorsan, o yumruğu atmayacaksın. Yumruk attınız ve karşınızdakini deviremediniz. Sonrasında kardeşlikten dostluktan falan bahsetmeyeceksiniz. Devamına razı olacaksınız. Bilmem anlatabiliyor muyum? Bir de şöyle bir durum var: Önce partiyi alabildiğine geriyorlar, sonra da “parti çok gerildi” diye kara propaganda yapıyorlar ve aday dayatıyorlar. Bu kirli siyaseti eskiden beri uyguluyorlar. Bir kişinin başkanlığa gelip gelmeme meselesi değil bu. Şahıslar işin bahanesi. Sorun; ego, kibir, ukalalık, samimiyetsiz ve ahlaki değerlerin yok sayanlar, cehalet, umursamazlık ve bir yetişkin gibi davranmaya, konuşmaya, karar vermeye başlanmaması. Kararı alıyorduk, artık veriyoruz. Sorun, şahıslar ve kurumlardan ziyade, ”insanların” ta kendisi. Sözümüz biraz yükselir yükselmez başımıza gelen musibetler, yolumuza konulan engeller ortada. ‘Siyaset masası” ifadesini sıklıkla duyarız. Bu masa her daim açıktır, hareketlidir. Bu zamana kadar hep kaybettiğimiz yerdir. Onların bildiğini artık biz de biliyoruz: Variyetin, ilmin, dostluğun, hatta yeteneğin bile zekâtı vardır. İyiliğin ve doğruluğun ise bedeli. Düşmanlık eden olur. Üzülürsünüz. Şaşırırsınız. Kötülüğü ve yalanı gıda edinenler size karşı birlik oluşturur. Nihayetinde bu bir şahsiyet meselesidir, haysiyet mücadelesidir. Kendimizi nerede, kimlerin yanında görüyoruz? Cevabınız, aynı zamanda kimliğinizdir. Bunu unutmayın…

Partiliye ”Öz güven” geldi. “Bizden bir şey olmaz” diyenlerin sayısı yok denecek kadar azaldı. Bu sürecin sonu fırtınadır. Rüzgar ekenler fırtınada dibi görecektir. Biz gemi değiliz, limanız ve en güvenli limanız…. Bu partinin insanlarını onlarca yıl yalnız malına canına, şerefine, itibarına, yani desteğine ihtiyacın olduğu zaman, seçim dönemlerini hatırlarsan ve onun dışında kaderine, cehalete, yalnızlığa terk edersen, işte böyle olur. İşte bu sebeple güvenilmez siyasi figürler şahıs, kişi değil, çürümüş kokuşmuş bir zihniyettir. Bu zihniyet parti içi sıkıntıların kaynağıdır. Çünkü bunlar yeterlilik vasıflarından önce samimiyetsiz ve art niyetliler. Bu nifak ve fesat kaynakları milletin acı çekmesine hatta yok olmasına neden olabilecek kadar tehlikelidir.

Ayrıca; insanlarımızın kafasını, yüreğini milli bir terbiyeden geçirmemişiz ki, ilkeli, idealist kalanların sayısı, dik duranlar çok bile. Aslında; mesele neymiş biliyor musun? Mesele; bir gofret veya sakız markası uydurup, bakkala yollamak ve küçük kardeşinin bir hiç uğruna onca yolu teptiği için zevk almakmış mesele. Halbuki; körler bile göremedikleri şeyleri görürler zamanla. Sizin halen görmemekte ısrar ediyor olmanız ise asıl mesele…

Bak!! Sırası değil, kanma onlara, hangi isminle çağırırlarsa çağırsınlar seni, çağırdıkları zaman gidersen, dönsen de oradan,kendin dönemezsin. Bir kere ihanete uğradın mı, anılar sana bataklık olur, hatırladıkça çekerler seni içeri. Hatırladıkça affetmek istersin, çünkü affetmek unutmak demek,unutma!! Öncesini hatırladıkça sonrasını unutmak istersin,unutma!!.. Çırpınma boşuna, o hançer bir kere saplandı mı sırtına, çıkarmaya çalıştıkça iyice kalbine gömersin…

Bu kadar geçe kaldın mı, artık istesen de gidemezsin. Çaresiz içinde bitmeyen bir umut yaşayacaksın,yaşatma. Belki bu sefer korurlar seni, belki bu sefer yalan söylemezler sana, bu sefer çağırdıklarında yanlarına, belki yine sokmazlar sırtına o hançeri ama öyle değil mesele. Unutma, bin kere dönsen o güne, bin kere ihanet edecekler sana. Herkes doğasının gereğini yapar. Bin kere ihanet etseler sana, çaresi yok, bin kere gidersin yanlarına. Geçmişe dönmek başka, geçmişi silmek başka. Bir kere aktı mı zamanın içinden, suyun yolu değişmez… Şimdi; ”Bize” kim vurursa vursun, biz birbirimize vurmayacağız ve birbirimizin cenazesinde gözyaşı dökeceğiz. Birileri gibi,kardeş olduğunu dost olduğunu söyleyip kardeşimizin, dostumuzun cenaze fotoğraflarını paylaşmayacağız ve kim önce ölür ise geride bıraktıklarını kol kanat gerecek… Biz bu meydanda çok dik durduk. Birileri dik durmuyor diye kimse bizi mezara koyamaz. Bu öyle bir dava ki, alır götürür seni, uzak diyarlara. Adına yakışır şekilde yakar ve küllerinden yaratır. Nerede bi mazlum görsen, bir garip görsen yarasına merhem olmak istersin, olamayınca yakarsın kendini içten içe… Bu hikaye; karga ile tilkinin hikayesi gibi. Peyniri sonunda hep ”Tilki” kapıyor. Bıkmadınız mı gaklamaktan? Biz oyuncuları değil, senaryoyu değiştireceğiz.Partisine ve ülkesine, milletine, vatanına duyulan sonsuz aşkın, cefanın,samimiyetin ve de idealleri uğruna gözünü kırpmadan ölüme bile giden insanların olduğu bir senaryo…

Şimdi; ”Atanın” malı mülkü miras kalır. Adamlık, yiğitlik sende varsa vardır, yoksa yoktur. İnsanın pul kadar değeri olmadığı bu ülkede, bu coğrafyada onun şunun ve bunun peşinde giderek birbirinizi yemeyi bırakın. Sizi birbirinize kırdılıp, sizin itibarınız, şerefiniz, onurunuz, hayatınız üzerinden hüküm sürenlerden, kin, nefret, öfke ve iftira ekenlerden hesap sorun. ”Devlet” hiç yaşlanmaz,hep 20 yaşındadır. Nedir devlet? Devlet bir düşüncedir, bir zihniyettir, ufuktur, deryadır…

Devlet kapısında, devletin resmi odasının girişinde hiçbir şahsın adı yazmaz. Çünkü ”devlet” için şahısların değil yapılan hizmetlerin önemi vardır. Cumhuriyet Halk Partisi dünyada devlet kurmuş iki partiden biridir ve bu devlet milletin devleti idi. Herşey 1938’den sonra bozuldu ve bu günlere geldik ve ne bu millete, bu ülkeye, ne de bu coğrafyaya, mazlum milletlere sahip çıkabildik… Hasan Saim Öztürk mü? Ortada, ortada yani. İlk olarak yüreği ile ortada. Yaptıkları ile geçmişi ile bilgi birikimi ve samimiyeti ile ortad ,meydanda. Dolu dolu ,film gibi geçen 50 yılı ve paha biçilemez itibarı ile meydan… Ve; başaracağız. Herşeye rağmen başaracağız…

Click to comment

Bir Cevap Yazın