Connect with us

Genel

Ersin Özer: Atatürk’ün izinden gidenler, CHP’yi en iyi yere taşıyacak kudrete sahiptir

Published

on

blank

2019 yerel seçimlerinde CHP Sarıyer İlçe Başkan Adayı olan, Sarıyer’in PTT Evleri Mahallesi’nde siyasetini dernekler üzerinden de aktif olarak sürdüren Ersin Özer, meclis üyesi adaylığı sürecinden, ilçe başkanlığı seçimine kadar olan süreçlerle alakalı gazetemize değerlendirmelerde bulundu.

31 Mart 2019 yerel seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisi’den Sarıyer Belediyesi Meclis Üyesi adayı olan ve yine Aralık 2019’da CHP Sarıyer İlçe Başkan Adayı olan Ersin Özer, yaşanan süreçlerle ilgili suskunluğunu bozdu ve gazetemize özel değerlendirmelerde bulundu. Özer, “Cumhuriyet Halk Partisi’nin çatısı altında toplanmamızın en büyük sebebi, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını yaşatan, hakka, hukuka en çok sahip çıkan, insanların yaşam biçimini en kaliteli bir şekilde sağlamak amacıdır. Bizim sadece tek eksiğimiz, aynaya bakmaktan kaçınmaktır. Bu durum sadece siyasette değil, yaşamımızın her alanında vardır. Hatalarımızı görmezden gelerek, başkasının yaptığı hataları düzeltemeyiz. ” ifadelerini kullandı.

İşte Ersin Özer’in gazetemize özel değerlendirmeleri:

“Şükrü başkanın ilk aday olduğu ve kazandığı dönemde meclis üyeliğine adaylığım vardı. O adaylık sürecinde hatta 25 yaşındaydım ve seçilme yaşının da 25 yaş olduğu bir dönemdeydik. İsmim o seçim için meclis üyeliği listesinde 13. sırada geçiyordu. Ancak listenin açıklandığı gün ismimin silindiğini öğrendim. Aslında o dönem için daha da önemlisi, ilçenin kapılarının kapalı olduğu süreçte ben gençlik kollarındaydım ve partimizin önemli, değerli emektar isimlerinden birçok sorunu, sıkıntıyı duyma fırsatı bulmamdı. Ayrıca geçmişte ilçe başkanlığı makamının ne kadar önemli ve saygın olduğunu öğrendik. Bu durum bu dönemde aynıdır. En azından benim için öyle diyebilirim, Umut ediyorum ki, bütün partililerimiz içinde böyledir. Ama bir ilçe sekreterinin ya da ilçe yöneticisinin de bir toplum içerisine girdiği zaman insanlarda bir belediye başkanı veya ilçe başkanı gelmiş gibi bir saygınlığının olması gerekir. Biz belki bu saygınlık durumunu yaşımız itibari ile yaşayamadık; ama büyüklerimizden öğrendiğimiz en önemli şeylerden biri de buydu. Burada ayrıştığımız nokta belki şu olabilir; çok partili sisteme geçildikten sonra partimizin uzun süre tek başına iktidara gelememesi, bugün bir bakış açısı olarak yılgınlık getirmiş olabilir. Bunu 70’li ya da 90’lı yıllar siyasetinden ayırmak gerekir. O dönemlerde genel olarak siyasetin bir saygınlığı vardı. Bugün geldiğimiz noktada ise bu saygınlığı görmek pek mümkün değildir.

“PARTİLİLİĞİMİZDEN HİÇBİR ŞEKİLDE ÖDÜN VERMEDİK”

2009 yerel seçimlerine tekrar gelecek olursak eğer, Şükrü başkanın adaylığı açıklanır açıklanmaz kendisiyle görüşme fırsatı bulmuştuk. Çok da iyi bir görüşme olmuştu. Gençlik kollarıyla beraber güzel işler yapacağımıza inanmıştık. Ama bu istediğimiz gibi olmadı. İstediğimiz gibi olmaması da bizim için bir şey değiştirmedi. Partililiğimizden hiçbir şekilde ödün vermedik. Ayrıca bizler olmasak, koskoca Cumhuriyet Halk Partisi’nin bayrağını taşımaya talip milyonlarca insan vardır. Ben de sivil toplum kuruluşlarıyla o dönemlerden sonra çalışmaya başladım.

“PARTİMİZE YENİ YENİ İNSANLARI KAZANDIRMAK İÇİN MÜCADELE ETTİM”

AKP’nin 2002-2015 yılları arasındaki etkin siyasetine karşı partimize ne kadar fazla insan katmanın önemine bir kez daha inandım. Partimize yeni yeni insanları kazandırmak için mücadele ettim. Son dönemde de aslında meclis üyeliği adaylığım olmayacaktı. Bu adaylığa son gün karar verdim. Son güne kadar belirli çevrelerin, arkadaşlarımın yoğun isteği ve ön seçim olacağına inanışım, beni aday adaylığı sürecine götürdü. Yine insanlarla, partililerimle güzel ilişkilerimin olması, bu zamana kadar yanlış olan hiçbir işte yer almamam da, beni bu sürece taşıdı. Aday adaylığı sürecimde çok büyük bir emekle çalıştım. Mahallelere gittim, partililerimle görüştüm ve bana hep ön seçimde birinci veya ikinci çıkacağım söylendi. İlk başta bunu duymak bile bana büyük bir gurur verirken, Cumhuriyet Halk Partisi’nin ön seçiminde birinci veya ikinci çıkmanın da ne kadar önem arz ettiğini bir kez daha anladım. Ve bu söylemlerden sonra insanların kalbine girebilmeyi başarabildiğimi gördüm. Bunu tabi kendimden hiçbir şekilde ödün vermeyerek yaptım. İnsan bir kişiliğe sahipse, yapamayacağı güzel bir şey yoktur. Kişiliğinden ödün vererek siyaset yapanların topluma katacağı bir şey yoktur. Ben de bu süreci kişiliğimden ödün vermeyerek götürdüm. Ancak genel merkezden gelen açıklama ile ön seçimin yapılmayacağı belirtildi. Olmayınca da, listede olabileceğimle ilgili kulağıma bazı bilgiler gelmişti. Tabi, bu kesin bir bilgi değildi. Sivil Toplum Kuruluşları, Ardahanlılar Derneği meclis üyesi olmam konusunda ciddi anlamda destekler vermişti. Ancak benim yerime başka arkadaşımız meclis üyesi oldu. Sonuç itibari ile bu durum dünyanın bir sonu değil.

“MECLİS ÜYESİ OLMAK, HİÇBİR ZAMAN HAYATIMIN MERKEZİNDE OLMAMIŞTIR”

Ben ticaret hayatında olan bir iş insanıyım. Parti içinde görev almak bazı insanlar için çok önemli, çok değerlidir. Geleceği veya ticari hayatı ile ilgili önemli kaygıları barındırmaktadır. Ama benim için meclis üyesi olmak, hiçbir zaman hayatımın merkezinde olmamıştır. Ya da siyasi bir statüye sahip olmak, hiçbir zaman hayatımın merkezinde olmamıştır. Hayatımın merkezinde her zaman doğru işler yapmak, insanlara siyasetin dışında da yardımcı olabilmek vardır. Her zaman birlik ve beraberlikle bir şeylerin çözülebileceğine inanan biriyim. Bunun tek kanalının da siyaset olmadığını ve bir araya gelince de nelerin başarılabileceğini gördüm. Meclis üyesi de olsaydım, yine en iyi şekilde bu dediklerimi siyaset alanında da hayata geçirmiş olacaktım. Tabi olamayınca da, “Sen olmalıydın, senin hakkındı. Haketmeyen insanlar meclis yönetiminde; ama sen dışarda kaldın.” gibi birçok söylemde bulunanlarda oldu. Bu söylemlerle partime bakış açımı değiştirmeye çalıştılar. Ancak ben de bu söylemlerin doğru olmadığını kendilerine anlattım. Burada görev alacak insanları bizim doğrudan seçme hakkımız yok. Mesele de buradan başlıyor zaten… Demokrasiyi yaşatabilmek istiyorsak, önce kendi içimizdeki hakka ve hukuka sahip çıkmamız gerekir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin çatısı altında toplanmamızın en büyük sebebi, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını yaşatan, hakka, hukuka en çok sahip çıkan, insanların yaşam biçimini en kaliteli bir şekilde sağlamak amacıdır. Bizim sadece tek eksiğimiz, aynaya bakmaktan kaçınmaktır. Bu durum sadece siyasette değil, yaşamımızın her alanında vardır. Hatalarımızı görmezden gelerek, başkasının yaptığı hataları düzeltemeyiz.

“YOĞUN VE İYİ BİR HAZIRLIK DÖNEMİ GEÇİRDİK”

Meclis üyesi adaylığım sürecinde yaptığım çalışmalar, beni ilçe başkanı adayı olmam sürecine götürdü. O süreçte altı aday vardı. Parti tabanı tek adaya düşmemiz konusunda uyarılarda bulunuyordu. Ve günün sonunda mahallelerden gelen destekle de, tek aday olarak, mevcut ilçe başkanı Sevim Yalınkılıç’ın karşısında mücadele ettim. Bu süreçte kimseyi kırmamam gerektiğine çok fazla dikkat ettim. Kim ne düşünürse, kim kimi desteklerse desteklesin, günün sonunda o kişinin benim yoldaşım, partilim olduğunu bildiğim için her zaman ayrışmaya karşı çıktım. Partimizi iyi noktalara taşıyacağımıza inandığım için bu yola çıktım. Kimseye içimde bu süreçte bir düşmanlık, ya da bir başka kötü düşünce beslemedim. Yoğun ve iyi bir hazırlık dönemi geçirdik. Günde iki veya üç mahalleye gidip delegelerle görüştük. Bazen günde 100’e yakın telefon konuşması gerçekleştirdim. Güzel, olumlu bir hava yakaladık. Ancak karşımızda da, blok bir oyu olan ilçe başkanı vardı. Sonuçta blok oyu olan bir başkana karşı mücadele etmenin de kolay olmadığını biliyorduk. Bu süreci Sevim Hanımı hiçbir şekilde kırmadan, üzmeden geçirmeye çok dikkat ettim. Sonuçta ilçe başkanımız ve bir saygınlığı var. Ben de, adaylığım açıklandıktan sonra hayatımda gelmediğim noktanın heyecanını da yaşayarak, bu süreçte de çok kişinin gönlünü kazandığıma inanıyorum. Tabi ki, kazanmayı isterdim. Ancak seçimi kazanmaktan da öte, partimizin kazanması, başarılı olması çok daha önemlidir. İnsan yaşamında elbette kazanmak, başarılı olmak ister. Ancak bunu kişisel çıkarları uğruna yapmamalıdır. Birçok şeyden ödün veriyorsanız, bunu gönül işi olarak yapıyorsanız, işte o zaman partiniz için doğru şeyler yapabilirsiniz. Mustafa Kemal Atatürk’ün izinden giden, ilkelerinden şaşmayan herkes, Cumhuriyet Halk Partisi’ni en iyi yere taşıyabilecek kudrete sahiptir.

“MUHALEFET YAPISINI BİRLEŞTİREREK İYİ SONUÇLAR ALMAYA GAYRET ETTİK”

Biz de zor ama zorlu bir süreci belki kazanamadan da olsa sonlandırdık; ama iyi ve birleştirici bir iz bırakarak bunu yaptık. Sonuçta geçmişte il genel ve ilçe meclis üyeliği yapmış, mevcut ilçe başkanlığı görevini yürüten, önemli bir güç olmuş ilçe başkanına karşı bölünmüş, geçmişte birbirlerine karşı uyumsuzlukları, mücadeleleri olan insanların olduğu bir muhalefet yapısını birleştirerek iyi bir sonuç almaya gayret ettik. Gruplaşmaların fazlasıyla yaşandığı bir süreci en iyi şekilde yönetmeye çalıştık. Sonuçta doğal delegeler haricinde toplamda 400 delege var ve burada 200’ün üzerinde bir oy almanız gerekiyor. Yorucu bir süreçti ve en iyi şekilde yönetmeye çalıştığımız süreçte kaybettik. Bu durum seçimin doğasında var. Seçim öncesinde ilçe başkanı Sevim Yalınkılıç’a başarılar dilemek için makamına gitmiş, çiçek takdim etmiştim. Seçimi kaybettikten sonra da yine makamına gidip hayırlı olsun dileklerimi ilettim. Kendisiyle sık sık da görüşürüm. Olması gereken ortamlarda olması için de yine kendisine haber veririm. Sonuçta kendisi partimin ilçe başkanıdır ve partimin menfaatleri için ne gerekiyorsa ben de her zaman elimden geleni yapmaya hazırımdır. Ayrıca süreçte bize çok emek harcayan, destek olan ve şu anda da hayatta olmayan Ali Gökçe ağabeyimi de tekrar tekrar saygıyla anmak istiyorum. Kendisi gerçekten çok kıymetli, ömrünü siyasete adamış değerli bir partilimizdi. Bu seçim sürecinde bize çok emekleri olmuştur. Tekrar tekrar ailesine ve tüm sevenlerine de buradan sabır diliyorum.

“HER ZAMAN EMEKÇİLERİN YAŞAMI İÇİN MÜCADELE ETMEYE DEVAM EDECEĞİM”

1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı için sosyal medya hesabımdan yaptığım paylaşımım çok başka yönlere çekildi. Aslında o paylaşımım, manevi açıdan çok önemliydi. İnsanlar meclis üyeliği ve ilçe başkan adaylığı sürecimde beni hep bir yerlere çekmeye çalıştılar. Ancak dededen Cumhuriyet Halk Partili olan biri olarak, bu konuda soru işaretleri olan biri olmadığımı üstünü çizerek belirtmek isterim. Partime üyeliğimin yılı, süresi bellidir. Keza babamın ve ailemin de öyle… O dönemde 1 Mayıs ve kandil aynı güne denk gelmişti. İki bayram bir aradaydı. Benim için de manevi açıdan bu durum çok önemliydi. Öyle bir günde şarkılarımızı, türkülerimizi kol kola girerek söyleyip 1 Mayıs’ı kutlamak varken, birçok insanın darp edilmesi, arabalara zarar verilmesi hiç doğru değildi. 1 Mayıs’ta yapılan orantısız müdahale gibi, bir yerlere zarar verilmesini de hiç doğru bulmadım ve bulmuyorum da… Esasen bu tür insanların 1 Mayıs’ı lekelemeye çalıştığını düşünüyorum. O günde önce 1 Mayıs’ı kutlayıp, daha sonra da kandil simidimi alıp evime gitmenin daha doğru olduğunu düşünmüştüm. Yaşanan bazı durumlar da olunca bununla ilgili bir paylaşım yaptım. Polisin orantısız müdahalesi gibi, bazı yapıların banka atmlerine veya araçlara zarar vermeleri hiç doğru değildir. O gün vaktimi, bu yaşananlardan sonra kandil simidi alıp, evde ailemle geçirmeyi tercih ettim. Keşke 1 Mayıs gibi önemli günde böyle şeyler yaşanmasaydı. 1 Mayıs İşçi ve Emekçi Bayramı, bizim bayramımızdır. Yıllarca STK’larla da beraber olarak bunun için mücadele verdim. Bunun için mücadele veren, işçilerin hakkını arayan benim gibi birinin 1 Mayıs aleyhinde bir düşünce yapısına sahip olması mümkün müdür! 1 Mayıs’ı kimsenin gölgelemesini istemem. Sadece 1 Mayıs’ta değil, her zaman emekçilerin yaşamı ve hakları için mücadele etmeye devam edeceğim.

Click to comment

Bir Cevap Yazın