Çetin Ali Aytaç yazdı
ÇETİN ALİ AYTAÇ YAZDI: UÇURUMUN KENARINDA BİR TÜRKİYE
Published
7 yıl agoon
Klasik bir söylem olacak belki ama perşembenin gelişi çarşambadan bellidir. Bugünkü Türkiye’de olanları en iyi anlatan sözlerden biridir. 16 Nisan’da çılgınca, büyük baskılarla “Evet” oyu istemelerinin sebebi işte buydu. Muhalefetide hapsetmek. Kimseye hesap vermemek…
Partili Cumhurbaşkanlığı sistemini daha önce “başkanlık sistemi” adı altında defalarca dile getirmişlerdi; ancak o dönemlerde 15 Temmuz gibi bir olay yaşanmamıştı. Başkanlık sistemini kabul ettirecek bir alt yapı oluşmamıştı. Yani kazanma ihtimalleri yok gibiydi. Tabi bunda daha örgütlü ve daha etkili bir muhalefet yapısı olduğunu da es geçmemek lazım.
Yıllarca muhalefet partileriyle alttan alttan ele ele vererek muhalif kesimleri yıprattılar. Halkın direnme ve mücadele azmini, inancını kırmayı başardılar. Gezi eylemleri ve 30 Mart seçimleri muhaliflerin son umudu oldu. Onda da muhalefetin etkisiz siyaseti sonucu büyük hüsran yaşandı. 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin iktidardan inmesi, umutlarını yitirmeye başlayan muhalifleri yeniden ayağa kaldırdı. Ama o da istikşafi görüşmelere takıldı ve yine AKP’nin tuzaklarıyla gidilen erken seçimde kazanan AKP oldu.
16 Nisan’a gelmeden önce CHP’li bazı vekillerin Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde AKP’nin bir tuzağı olan dokunulmazlıkları kaldıran yasayı onaylaması, bugünlerin önünü açtı. Yıllarca CHP’nin istemiyle kaldırılmayan dokunulmazlıklar, tam da AKP’nin istediği bir ortama gelen Türkiye’de, AKP’nin eline büyük bir koz oldu.
İlk kıyımlar, kolay lokma olan HDP’li vekillerle başladı. Partinin terörle ilgili bağlantılarını inkar etmemesi, büyük tepkilerin gelmesine engel oldu. Ancak bu bağlantılarda AKP’nin de olduğunu ısrarla açıkladılar. AKP inkar etmedi ama kabullenmedi de. Ancak eldeki açık belgeler, yaşananlara ortak olduğunu açıkça gösteriyordu. Daha sonrasında bu yaşananlar, operasyonların diğer muhalefet partilerine sıçrayacağı gerçeğini bir süreliğine unutturmuş gibi oldu.
Ve 16 Nisan… AKP’nin kendi devletini, kendi adaletini oluşturmak için planladığı ve yıllarca alt yapısını oluşturduğu referandumla aylarca meşgul oldu Türkiye! “Hayır” cephesine oy verenler öyle umutsuzdu ki, ” Kazansak dahi, oyları çalarlar ve seçimi haksızca kazanırlar” söylemiyle, yine de son bir umutla ülkelerini faşizme teslim etmemek için gitti sandığın başına…
Seçimin özeti: 15 milyonluk İstanbul’da “Hayır”, 90 binlik Bayburt’ta “Evet” oyu çıktı ve kazanan “Evet” oldu. Türkiye genelinde açıkça önde olan “Hayır” oyları, YSK’nın büyük skandalıyla, mühürsüz oylarıyla “Evet”e geçti ve umutsuz muhaliflerin söylemlerini bir kez daha haklı çıkardı.
Son bir umut vardı: O da, 16 Nisan gecesi sokağa çıkarak, çalınan “Hayır” oylarına sahip çıkmaktı. Cumhurbaşkanı Erdoğan CHP’den bir hamle bekledi; ancak o beklenen hamle gelmeyince, kabullenilmişlik durumunu görünce, “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyerek işe son noktayı koydu.
Peki, sokaktaki direnişe katılmayan, sokakta olmadığını ısrarla belirten Kılıçdaroğlu’nun asıl hedefi neydi? Kılıçdaroğlu bugünleri, Enis Berberoğlu’nun veya bir başka CHP milletvekilinin tutuklanma ihtimalini bilmiyor muydu? Elbette biliyordu. Kılıçdaroğlu’nu zayıf muhalif yapısıyla, birçok hatasıyla eleştirebiliriz; ama esas sorunu görmezden gelmememiz gerekir. CHP içinde Kılıçdaroğlu’nu yönlendiren liberal solcular, o günkü direnişin önüne geçmişlerdir. Kıllarına zarar gelse avazı çıktığı kadar bağıracak olan bu liboş solcular, direnmeyi ancak iğnenin ucu kendilerine dokunduklarında gerçekleştirirler. Enis Berberoğlu’nun tutuklanmasından sonra yapılan çağrıda da büyük katkıları var. Çünkü cezaevi onlar için ölümdür, yıkımdır. Halk değil, tek dertleri kendileridir.
Maçka’da belki ilk gün büyük kalabalıklar olacak ama kimse heveslenmesin derim. Bu yapıyla 2. Gezi’nin başlayacağı falan yok. Öyle bir direniş gücü olan muhaliflerde yok. Çok yıpratıldılar. En azından o gün, bugün değil.
CHP’nin, içindeki bu liboş solculardan kurtulması gerekir. Yerel siyasetin içine kadar giren bu yapı, CHP’nin örgütlerini pasifize etmekle meşgul olurken, ihalelerden gelen paralarlada kendi rantını sağlamaktadır. Direniş böyle olmaz. Direniş, güçlü bir örgütlenme yapısıyla olur. Ayrışmayla olmaz, bütünleşmeyle olur. “Parti zarar görmesin” adı altında partiyi bitirme çabası içinde olan bu liboş solcularla birleşme olmaz. Bu yapı CHP içinde kalmaya, CHP örgütlerini kemirmeye devam ederse, CHP’nin başına kim gelirse gelsin, CHP asla başarı sağlayamaz. Ne yürüyüşleri umursayan olur, ne de içeri atılan vekilleri duyan olur. Karşında “Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyen biri var. Bu laf öyle gelişi güzel söylenmiş bir laf değildir. Altında çokça manalar taşımaktadır.
Türkiye uçurumun kenarına gelmiştir. Bugünkü vekil tutuklama durumu, geleceği işaret etmektedir. Ancak bugünün esas amacı vekil tutuklamak değil, dış siyasette kapana sıkışmış, çırpınarak kurtulmaya çalışan ama işi çok zor olan Türkiye’nin görünümünü başka bir yöne çekme kurnazlığıdır.
Türkiye’ye kaybettirecek hamlelerden uzak duralım. Samimiyet ve güven tam olarak sağlanırsa, daha yarınlarda mücadele etmek için oluşacak çokça ortam, kazanılmayı bekleyen çokça zafer olacak. Oyunlara, tuzaklara dikkat edelim!