Connect with us

Genel

Hasan Saim Öztürk: Geleceğin Türkiye’sinde hukuk devletinin yeniden organizasyonu

Published

on

blank

İnsanoğlunun topluluklar halinde yaşamaya başlamasıyla beraber giderek adalet ve düzen ihtiyacı olarak ortaya çıkan ve gereğinde güç kullanma yetkisini devrettiği DEVLET yapılanması, tarih boyunca muhtelif biçimlerde bu görevi ifa etmeye çalışmış ve günümüze kadar gelişerek Hukuk Devleti ya da hukukla bağlı devlet kavramına kavuşmuştur. DEVLET insanların kendi aralarındaki ilişkiyi ve devletle insan arasındaki ilişkiyi düzenlemekte kimi zaman başarılı olmuş kimi zamanlar da ondan beklentileri olan insan topluluklarını üzmüştür. Devletin gücünü elinde bulunduranların yetkilerini kullanma biçimi ve anlayışları yada keyfiliği toplumun mutlu ya da mutsuz olmasıylasonuçlanmıştır. Bu durumu yaşayan insan topluluklarının DEVLETİ ihtiyaçlara göre yeniden şekillendirdiğini devrimlerle ya da evrimle kendisini daha iyi yönetir hale getirdiğini tarihteki örneklerinden gözlemliyoruz.

***

Devlet organizasyonu içindeki güçler, yasama (Kanun yada kuralları koyma) yürütme (Konulan kuralları uygulayarak yönetme) ve Yargı (konulan kuralların devlet yada insanoğlu tarafından çiğnenmesi halinde, hakkın kime ait olduğunu saptama) olarak ortaya çıkmıştır. Kısacası gücü elinde bulunduran devlet, hem toplulukların organizasyonunda, hem de onların kendi aralarındaki ilişkilerin düzenlenmesinde bu fonksiyonlarıyla hep başrolü üstlenmiştir. Bir devlet organizasyonunda yasama yürütme ve yargının ihtiyaçların giderilmesinde ve adaletin tecellisindeki başarısı toplumun gelişmişliği ve hukukla bağlı devlet anlayışıyla ile doğru orantılı olmuştur. Nerede hukuk ve adalet varsa insanlar orada mutlu ve başarılı olmuştur.

***

Ülkemizde özellikle Nisan 2017 yılı Anayasa değişikliğinden sonra yeniden şekillenen yasama yürütme ve yargı ilişkileri yaklaşık dört yıldan beri süregelen uygulama sonunda hayli tartışılır olmuş, erkler arasındaki denge yürütme lehine ve diğerleri aleyhine bozulmuş ve Hukuk Devleti temelinde kurulmuş olan Anayasal düzen hak, hukuk ve adalet bağlamında aksamaya başlamış, yürütme denetlenemez olmuştur.

***

Özellikle Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yargının siyasi davalar konusunda verilen kararlarıyla uluslararası kuruluşlar ve uluslararası yargı organları önünde yapılan yargılamaların hak ihlalleriyle sonuçlanması, Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararların da bu durumu doğrulaması hukuk devletini ve yargısal faaliyetleri tartışılır hale getirmiştir. Uluslararası Mahkemeler ve Anayasa Mahkememizin kararlarında saptanan hak ihlallerinin  son Anayasa değişikliğinden sonra artması yargının yeniden ve hukuk devleti kriterleri ve siyasi otoriteden etkilenmeyen bir yargının inşası tartışmalarını beraberinde getirmiştir. Yasamanın özellikle denetim faaliyetlerindeki zafiyeti ve yönetime yön verme konusundaki etkisizliği de bunu gündeme getirmiş, kuvvetler ayrılığı ve hukukla bağlı olması gereken devlet organizasyonu ağır eleştiriler almıştır.

***

Batıdaki çağdaşımız ülkelerin yargı organizasyonlarına ve ülkemizde yapılan kamuoyu anketlerine bakıldığında hukuk ve adaletin güven kaybettiğini gözlemliyoruz. Ardı ardına gelen yargı paketleri maalesef çözüm olmaktan uzak kalıyor ve yenileri hazırlanıyor. Avrupa Konseyi Venedik Kriterleri ve Birleşmiş Milletler Bangolor Yargı etiği ilkeleri nazara alınarak yargı organizasyonumuzun, Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun ayrı ayrı siyasilerin içinde bulunmadığı, Hakimlerve Savcılar arasından liyakat ve kariyer esaslarına göre demokratik yöntemlerle seçilmesi, bütçe dahil tamamen bağımsız, siyasi otoriteden hiç etkilenmeyen kendi kendisini denetleyen, kusurları giderebilen bir yargı ve adalet sisteminin kurulması, gelecekte hukuk güvenliği olan çağdaş toplum çizgisine dönüşün en önemli adımı olmalıdır Bu  düşünce, günümüzde toplumun ekseriyeti tarafından kabul edilir hale gelmiştir. Türkiye Halkının(Türk Milletinin)Cumhuriyetin 100’üncü yılında Hukuk Devletini  ve Yargı Bağımsızlığını çağdaşları gibi fazlasıyla hakettiğini düşünüyorum.