Connect with us

Genel

Hasan Saim Öztürk: Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?

Published

on

blank

Cumhuriyetle beraber Batılı çağdaş toplumlardan ayrıştığımız birkaç yüzyıllık açığı kapatmanın tek çaresi elbetteki devrim yolunu tercih etmekti… Nitekim Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk mantıklı bir aydın olarak emperyalizme karşı savaşmış ve bağımsızlığını elde etmiş bir toplumun lideri olarak bunu tercih etmişti. Aydınlanmayı ve Sanayileşmeyi hedef olarak ele almış, kentleşmeyi kendi akışına bırakmış ve toplumu devrimcilik, halkçılık ve devletçilikle buluşturarak hızlandırılmış bir çağdaşlığa yönelmiştir. Ulusal birliği ve antiemperyalizmi, tam bağımsızlığı, Laikliği unutmamış, bilimi ve aklı yaşamın her alanında devreye sokmuştur. Platon’un İdeal yönetim aklın ve bilimin yönetimidir hedefini esas almıştır.

***

Büyük Önderin bu projesi sağlığında ve yaşamını yitirmesinden sonra 20-30 yıl devam etmiş ve ancak giderek verilen tavizler ve soğuk savaş dönemindeki jeopolitik konumumuz dolayısıyla koşullar değişmiştir. Devrimler bilinçli olarak aksatılmış, yarım bırakılmış ve sosyo-politik durum kentleşmenin ve sanayileşmenin de yarım kalmasıyla az gelişmiş ya da prematüre bir demokrasi ile karşı karşıya kalınmıştır. Bugün gelinen nokta ve popülist otokrat bir siyasal islam anlayışı demokrasiyi alt üst etmiş, Afrika ve Orta-Doğu ülkelerinin yönetim anlayışıyla ve demokrasileriyle  koşut bir hale getirmiştir. Demokratik rejimlerin olmazsa olmazı olan özgürlükler, insan hakları, Hukuk Devleti, bağımsız yargı, şeffaflık gibi temel unsurlar zayıflamış yargı gözetimindeki kapalı oy açık tasnifgibi seçimlerden ve sonuçlarından kuşku duyulmaya başlanmıştır.

***

Çağdaş Batılı standartlara sahip toplumların sahip olduğu Demokrasi Kültürü yarım bırakılan Aydınlanma, Sanayileşme ve sağlıklı kentleşme nedeniyle tam olarak bir türlü gelişmemiş ve insanların önemli bir kısmı bugün sandık güvenliği ve adil bir seçim sürecinden yargı gözetimine rağmen  endişe eder olmuşlardır. Anayasa ve seçimkanunlarına göre yönetim kadrolarındakilerin devlet olanaklarını kullanmadan demokratik yarışa katılmaları gerekirken bu konudaki uygulamaların aksi yönde gelişmesi kuşku ve endişelere yol açmıştır.

***

Siyasetteki eşitlik ve adalet toplumsal adaletin ilk adımıdır. Bunu tesis edemeyen toplumlar ve yönetimler daha gömleğin ilk düğmesini yanlış iliklemiş ve karanlık yolu tercih etmiş sayılırlar. Bütün bunlara rağmen birkaç gün sonra sandığa gidecek halkın ve muhalefetteki siyasi partilerin doğru tercihte bulunacağı  ve ülkeyi yeni ufuklara ve demokrasiye taşıyacağı umudunu koruyoruz.